İnsani değerlerin ayaklar altına alındığı, siyasi hesaplar uğruna
her türlü değerin istismar edildiği alanlardan biri de Suriye
topraklarıdır.
İnsani değerlerin ayaklar altına alındığı, siyasi hesaplar uğruna her türlü değerin istismar edildiği alanlardan biri de Suriye topraklarıdır.
Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Katar ve ABD’nin taraf olduğu bu
kirli savaşın mağduru Müslim, Gayrimüslim, Arabı, Süryanisi, Kürdü,
Alevi-Nusayri ve Sünnisiyle, bir bütün olarak Suriye halkıdır.
Ölen ve öldürenin, muhalif ve rejim safındaki kişilerin sinesi kinle dolmuş, elleri kanla kirlenmiş,
ülke bir bütün olarak harabeye dönmüştür. Müzakere, uzlaşma, paylaşma,
ortaklaşma ve böylece ülkeyi daha da ileri götürme, adalet ve özgürlük
temelinde bir devlete, topluma dönüşme fırsatı hedeflenmedi veya buna
izin verilmedi.
Yaşanan haliyle bir dram olan durumun daha da kötüleşeceği, mağduriyetlerin büyüyeceği açıktır.
On binlerce Suriyeli mülteci Cizre-Hatay hattı-sınırı boyunca Türkiye
ve Türkiye Kürdistan’ına geçmiş, büyük kısmı çadırlarda nispeten olumlu
şartlarda yaşarken, on binlercesi göçmen statüsüne alınmamış,
denetlenemeyen ortamlarda, her türlü istismara açık, sefalet, açlık ve
uygun olmayan fiziki ortamlarda hayatını idame ettirmeye çalışmaktadır.
Ceylanpınar, Kızıltepe, Nusaybin ve çevresinde binlerce mülteci bu
bahsettiğimiz olumsuz şartlarda yaşamaktadır. Kamp dışında sürünen ve
durumları hiç de iç açıcı olmayan bu insanların kahir ekseriyeti Suriye
Kürdistan’ından ve Suriye’den gelme Kürtlerdir.
Bu noktada Türkiye Kürdistan’ı ve bilumum Türkiye kamuoyunun sorumluluk duyma, duyarlılığı gereklidir. Maalesef bu konuda Türkiye kamuoyu yarı yarıya bölünmüştür.
AKP ve ona yakın duran İslami kesimler Suriye muhalefetini
desteklerken, CHP, MHP, Kemalistler, bir kısım İslamcılar ise Esad’ı
desteklemektedirler.
Türkiye Kürdistan ile Suriye’nin Kürdistan Bölgesi’nde hatırı sayılır
bir kitle desteğine ve yerelde iktidar olan PKK’nin (BDP-DTK –KCK
üzerinden, Suriye Kürdistan’ında PYD) net olmayan tavrı ve Türkiye’ye
karşı verdiği savaşta İran ve Suriye Rejiminden gördüğü olumlu anlayış
nedeniyle Suriye Kürdistan’ı halkına hem Türkiye hem de Güney Kürdistan kapıları kapanmış bulunmaktadır.
Suriye Kürtlerinin Üst oluşumu olan “Desteya Bilind / Yüksek Heyet”in
yarısı PYD’den, diğer yarısı da Kürt Muhalefetinden oluşmaktadır.
Heyetin çabalarına rağmen Türkiye, ABD ve Özgür-Güney Kürdistan hükümeti
PYD’nin iktidar olduğunu ve PKK’nin denetiminde hareket ettiğini ileri sürerek fiili bir ambargo uygulamaktadırlar.
Bu noktada DTK ve BDP’nin kafası karışıktır. Askeri ve siyasi vasiyet ellerini kollarını bağlamış bulunmaktadır. Buna bir de ideolojik körlük eklenince Türkiye Kürdistan Bölgesine sığınan on binlerce Kürd’ün dramına seyirci kalmaktadırlar.
“Suriye Kürtleri ve Halkıyla Dayanışma Komitesi”
2011 yılında kuruldu ve BDP-DTK da bunun içindeydi. Sonrasında DTK-BDP
bu komiteden çekildi. Haliyle Suriyeli ve Suriye Kürdistan’ından gelen
mültecilere fiili yardım yapılamadı. Çünkü Kuzey Kürdistan’daki kurumlar, Belediyeler BDP’ye rağmen yardımda isteksiz davranmaktadırlar.
Bu durumda İslami kesimin denetimindeki bazı dernekler eliyle
yardımlar yapılmakta, bu da yetersiz kalmaktadır. Hükümet ise çadır
kentlere ve kaymakamlıklar vasıtasıyla çadır kent dışındakilere yardım
yapmaktadır ki buna rağmen olumsuzluklar devam etmektedir.
Bir ay önce DTK-BDP’nin öncülüğünde “Batı Kürdistan’a Yardım-Dayanışma Platformu”
kuruldu. Hem eski hem de yeni oluşumda bir dönem TEVKURD, sonrasında da
Kürdistan İslami (AZADÎ) İnisiyatifi adına katıldım. Defalarca
Nusaybin, Ceylanpınar, Kızıltepe hattında inceleme ve istişarelerde
bulunduk. Maalesef BDP’nin merkez düzeyindeki duyarsızlığı yereldeki
BDP’li teşkilat ve Belediyelerin çaresizliğine dönüşmekte ve yardım
ellerini bu mağdur kardeşlerine uzatmakta çekingen davranmaktadırlar.
BD-DTK’nın Suriye Kürdistan’ına yardım yapma kararı ise Türkiye Hükümetinin resmi engeline takılmaktadır. Böylece iki yılın heba edilmesi, kışın ortasında Kürt olarak, Müslüman olarak, İnsan olarak hep beraber bir mahcubiyeti yaşamaktayız. Şüpheniz olmasın ki bu yanlış ve tutarsız siyasetin bedelini PKK, BDP ve Kürtler olarak ödeyeceğiz. Umarım faturası ağır olmaz.
*Sıdkı ZİLAN
Kaynak: haberdiyarbakir.com 15 Ocak 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder