19 Mart 2013 Salı

BARZANİ, Ulusal Özgürlük Hareketi -1

kürdistan bayrağı
Kürt halkının bugüne kadar gördüğü ve bugünde sürüp giden zulmü yaşayan bir başka halkın var olduğunu tahmin etmiyorum. Bu zamana kadar Kürtler gibi tarihin akışı içinde Ortadoğu üzerinde büyük güçler arasındaki çatışmaların hep tutsağı oldular. 

Bir diğer deyişle, emperyalist güçler, Kürt meselesine kendi aralarındaki çıkar çatışmasında birbirlerine karşı koz olarak kullandılar; onların acıları pahasına kendi aralarında antlaşmalar yaparak, topraklarını paylaştılar.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması üzerine, bölgedeki halklar, özgürlük ve bağımsızlık talebinde bulundular. Bölgedeki diğer halklar gibi Kürtler de bağımsızlık talebinde bulundu.

1920’de SEVR antlaşması imzalandı. Bu antlaşma Kürtlerin talepleri açısınrdan da cesaret vericiydi. Antlaşmanın üçüncü kısmında (62.63, 64. Maddeler) belirlenen Kürt Halkı ve Kürdistan’ın bağımsızlığı konusundaki feragatler söz konusu olduğunda Kürdistanın Musul vilayeti içinde kalan kısmında yerleşik Kürtler bu bağımsız Kürt devletine gönüllü katılmasına Müttefik Devletler hiçbir itirazda bulunmayacaktır. Irak Kürdistan’ı bütünüyle Musul vilayetinin sınırları içindeydi. Kerkük bölgesinde önemli petrol yatakları keşfedilmişti. Bu da bölgenin önemini ve değerini daha da arttırıyordu. B u yüzden İngiltere ile Türkiye arasındaki mücadele biraz daha derinlik kazandı. İlk petrol 15.10.1927 tarihinde Kerkük Bölgesinde Babagurgur kuyusundan fışkırdı.

Türkler durumlarının sağlamaya alıp Musul vilayetinin topraklarının bir pardçası olduğunda ısrar etmeye başladığında İngiltere, Türklere karşı Kürt meselesinei bir baskı unsuru olarak kullandı ve bunda da başarılı oldu.  İngiliz emperyalizminin Kürdistan’a bağımsızlık vereceği konusunda Şeyh Mahmude Hafid’e (Berzenci) verdiği vaatlerde samimi olmadığı davranışlarından anlaşılıyordu. Hatta Kürdistan’ın bağımsızlığı mücadelesine fiili destek veriyormuş gibi davrandığı dönemlerde bile zengin petrol yataklarının bulunduğu Kerkük bölgesinin Kürdistan’ın bir parçası olup olmadığı konusunda hiçbir zaman net bir tavır içinde olmadı.

İtilaf Güçleri 1923 tarihinde Lozan antlaşmasını imzalayarak Sevr antlaşmasını geçersiz kıldılar. Böylece Kemalistler Kürt meselesi konusunda eskisinden daha güçlü bir konuma geldiler. Bu uğursuz anlaşmayla birlikte Kürtlere verilen tüm sözler unutuldu, vaatler yerine getirilmedi, dolayısıyla Kürtlerin tüm beklentileri boşa çıktı. Rahtlıkla diyebiliriz ki Lozan antlaşması, bu antlaşmanın ardından yaşanan gelişmeler, özellikle Musul meselesine ilişkin süreç bütünüyle Kürt çıkarlarının aleyhine olmuştur. Bir diğer deyişle Mazlum Kürt Halkının haklarının ortadan kaldırılması pahasına gaspçılar arasında mesele çözümlenmiş bulunmaktadır. Musul meselesinin çözülmesiyle İngiliz emperyalizmi kalıcı ve belirleyici bir politik güç oldu. İstediklerini elde eden İngiliz emperyalizmi bunun karşılığında o günden beri Kürtlere baskı uygulayan güçlerin arkasında yer almaktadır.

Doğal olarak Kürtler, haklarını silip süpüren, vatanlarının bölünmesine yol açan kararları kabul etmediler. Bu karar son planda İngilizlerin çıkarları ile uyuşmadığı gibi, Türk ve Irak devletlerinin çıkarlarına da uygun değildi. Kürtler peş peşe isyanlar çıkardılar. Emperyalistlere ve haklarını gasp eden bölge devletlerine karşı ayaklandılar. Bütün ayaklanmalar şiddetle bastırıldı.

Bu durumu ve bu karanlık dönemi en güzel şekilde Hint Lider Nehru, kızı Indira Gandi’ye yazdığı bir mektupta anlatmaktadır..Nehru kızına şunları yazar:

“Kemal Paşa 1925 ayaklanmasından sonra Kürtleri acımasızca katletti. Binlerce Kürdü yargılamak için özel İstiklal Mahkemesi kurdu ve Kürt liderini ve sıradan pek çok Kürdü darağacına gönderdi. Bunlar son nefeslerini verirken Kürdistan’ın bağımsızlığı ümidini yitirmediler. Özgürlükleri için savaşan Türkler, tarihin bir cilvesi olarak özgürlüklerini talep eden Kürtleri eziyordu. Milliyetçiliğin, vatanı koruma refleksinden, bir anda başkasının haklarına saldırmaya dönüşmesi ne tuhaf……”

1919’da Irak’ta bir Kürt Devleti kuruldu ve Şeyh Mahmude Hafid Kürdistan Kralı ilan edildi. Ancak kısa süre sonra İngilizler onun aleyhine döndüler. MagerSoon Siyasi Yönetici olarak Süleymaniye’ye gönderildi. Soon’UN GÖREVİ Şeyh Mahmud’un nüfuzunu sınırlamak ve onun aleyhine komplolar kurmaktı, Şeyh Mahmudİngilizler’e başkaldırdı ve 20.5.1919’da Kürdistan’daki bütün İngiliz görevlileri tutukladı. Ancak bir ay sonra Derbendi Baziyan savaşında yaralı olarak İngiliz kuvvetlerine esir düştü ve ardından Hindistan’a sürgüne gönderildi. Türklerin konumu biraz daha güçlenip Kürtlerin taleplerini bastırınca, İngiliz emperyalizmi Şeyh Mahmud’u Süleymaniye’ye getirerek onu 14.9.1922’de yeniden Kürdistan Kralı olarak ilan etme gereğini duydu.

Şeyh Mahmud hareketi 1931 tarihine kadar gelgitler biçiminde sürüp gitti. Şeyh Kürt Ulusul hareketinin lideri olarak görülüyordu. Yürüttüğü ulusal mücadele O’nu Kürt Halkının nezdinde ölümsüz kıldı.

İngilizler Şeyh Mahmud’a taraftar olan herkese büyük bir öfke duyuluyor, O’nun yolunda yürüyenlere göz açtırmıyordu. Bu yüzden hedef seçtikleri Şeyh Ahmed Barzani’yi ve aşiretini yok etmek için harekete geçtiler. Şeyh Ahmet açıkça İngiliz yönetimine muhalefet ediyor, onların egemenliğine boyun eğmeye yanaşmıyordu.

9.12.1931 tarihinde Barzan bölgesi büyük bir saldırıya uğradı. (Pile Savaşı) Bu saldırı Barzan ayaklanmasının başlangıcı oldu.

Kaynak :Bakurd.com 18 Mart 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder