Öcalan, sadece ateşkes değil, yeni ve silahsız bir mücadelenin
başladığını söyleyecek. Duyduğumuz bu. Bilemediğimiz ise neden şimdi ve
silahsız mücadeleden kasıt ne, sorularının cevabı.
Birinci soruya cevabı vereyim: Aslında Öcalan 2000’lerden itibaren bu
mücadele türünü benimsediğinin sinyallerini veriyor. Yani bu müzakere
kendisi yakalandığında layıkıyla yapılsaydı Türkiye’nin bir nesli
kurtulacaktı. Zihnen ve fiziken. Devlet aklı yetmedi, olmadı. Burada
dikkat çekmek istediğim, Öcalan’ın bugün geldiği nokta, onun 14 yıldır
hapiste olmasıyla veya tavizkâr davrandığı şeklinde açıklanmamalı.
Öcalan bayağıdır bu noktada, değişen devletin tutumudur.
İkinci sorunun (silahsız mücadeleden kasıt nedir) yanıtı için
yıllardır PKK üstüne araştırmalar yapan ve ‘PKK Yazıları’ başlıklı
kitabı yeni çıkan Hollandalı akademisyen Joost Jongerden ve Ahmet Hamdi
Akkaya’ya danıştım. Şöyle anlattılar: “Öcalan’ın ve dolayısıyla PKK’nın
son 10 yılda geliştirdiği yaklaşım iç içe geçen 3 projeye dayanıyor:
Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Özerklik ve Demokratik Konfederalizm.
Demokratik Cumhuriyet, Türkiye’nin siyasal sisteminde ‘ulus-devletten’
‘yurttaş-devletine’ dönüşümü sağlayacak bir reform çerçevesinde,
vatandaşlık hakları temelli bir demokrasi anlayışını öngörüyor.
Milliyet’te yayımlanan metinde sadece -o da kısmi olarak- Demokratik
Cumhuriyet projesi çerçevesindeki görüşlere atıfta bulunuluyor. Ancak
diğer iki proje konusunda ne denildiğini bilmiyoruz. Bunlardan
Demokratik Özerklik, bu yeni devlette (yurttaş devletinde yani) yaşayan
halkın kendi kültürel özelliklerini tanımlama hakkına; Konfederalizm ise
aşağıdan yukarıya öz örgütlenme hakkına tekabül ediyor. Yani Öcalan’ın
formülüne göre, ‘Demokratik Cumhuriyet’ devlette reform projesi iken
Demokratik Konfederalizm ve Demokratik Özerklik devletin ötesinde ve
devletsiz bir siyaset fikrini içeriyor. Bunlardan vazgeçildiğine dair
henüz bir işaret yok. Bir spekülasyon da biz yapacaksak, Öcalan’ın
devletle görüşmelerde bu ilk projesi çerçevesinde düşünüp tartıştığını,
diğer projelerini ise Kürt hareketinin kendi inisiyatifinde, devletten
bir şey beklemeden yürütmesini isteyeceğini ileri sürebiliriz.”
Jongerden’e göre Kandil’in bu formülü kabul etmesinde de aslında
şaşılacak bir şey yok. Çünkü bugün itibariyle “PKK’nın temel
hedeflerinden biri Demokratik Konfederalizm projesinin gerçekleşmesi,
Kürdistan Demokratik Toplumu’nun kurulması…” Yani ne demek? Bağımsızlık,
her şeyi kapsayan bir yönetim yapısı kuran klasik devlet inşa süreci
yerine, gerçek bir demokratik konfederalizm ile mümkün. Böyle diyor PKK
da. Öcalan’ın sözünü ettiği, detaylarını ilerleyen günlerde
açıklayacağını belirttiği ve Kandil’in kabul ettiği sürecin ana hatları
bu. Öcalan’ın yıllardır kafasında olan bu sistemde Kürt siyasi
hareketinden beklentisi de kabaca bu şekilde; devletsiz bir bütünlük,
devletsiz bir statü.
Yavaş yavaş ortaya çıkan bu hatlar, dünden bugüne, devletin
baskısıyla oluşmuş değil. O nedenle bir kesim tarafından öne sürülen
“Kürtler hiçbir şey almadan, plansız programsız hareket ediyorlar”
savının sağlam bir mesneti yok. Ha risk yok mu Kürtler açısından?
Elbette var. Jongerden bu riski ‘1993 Filistin Oslo anlaşmasına benzer
dumura uğratıcı bir çerçeveye sıkışıp kalmak’ şeklinde tarif ediyor. Bu
benzetmeden de anlaşılacağı gibi asıl dert Kürtlerin değil Türkiye
devletinin plansızlığı ve böyle bir süreci götürecek siyasal birikimden
yoksunluğudur. Evet, asıl tehlike, müzakerenin bir tarafının hapiste
olmasından çok, diğer tarafının altyapı ve fikir noksanlığıdır.
Kaynak: kurdistan-post.eu 20 Mart 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder