Evet, bu Newroz bayramı, yeni bir sürecin; demokratik, eşit haklı
bir hayatın miladı olmaya aday. Kürt halkının, demirci Kawa önderliğinde
Dehak zulmüne karşı isyan ateşini tutuşturduğu ve zaferle
taçlandırdığı, kesintisiz bir isyanın sembolü olan bugün, başlı başına
bir bayram.
Ama bu sene, tam da anlamına yakışır bir işlevi olacak. Bundan böyle,
tüm bölge halklarının, baskıdan, zulümden, yok sayılmadan,
eşitsizlikten ve daha da önemlisi savaştan kurtuluşunun bayramı olarak
anılacak gibi gözüküyor.
Abdullah Öcalan’ın Newroz’da halklarımızla
paylaşılacak olan açıklaması ve çağrısı, Kürt sorununda çözümsüzlük
kıskacından çıkılması, Türkiye’de demokrasinin gelişmesi ve barışın
tesisi için önemli bir olanak. Bu açıklama, yalnızca Kürt halkının
değil, tüm bölge halkının yaşamını değiştirecek; halklar arası birliği
esas alan bir eksende inşa edilecek bir barış sürecin başladığının ilanı
olacak. Kürt tarafı bu sürecin gerçek bir çözüm ve barış sürecine
dönüşmesi için üzerine düşeni yapacağını göstermeye devam ediyor.
Silahlı Kürt muhalefetinin, Öcalan’ın öngördüğü çözüm stratejisini
desteklemesi çok önemli. Nitekim, Murat Karayılan da yaptığı açıklamada
“Bu dönem, Kürt sorununun çözülebileceği bir dönemdir. Ama bu mutlaka
savaşla çözülebilecek anlamına gelmemektedir; sorunun barışçıl
yöntemlerle de çözülebileceği koşullar mevcuttur” diyerek ve devamında,
“Türk tarafının da tabii dikkate alması gereken önemli hususlar söz
konusudur. Gerekenlerin yapılması halinde biz bu konuda üstümüze düşeni
yapmada tereddüt göstermeyeceğiz ve oldukça açık ve samimi davranacağız”
demekle, bu konuda herhangi engelleyici ve boşa çıkarıcı bir tutum
olmazsa, sürecin gerçek bir barışın inşasına dönüşebileceğini ifade
ediyor.
Bunun için, Öcalan’ın, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş tarafından
iletilen kısa mesajında da dediği gibi, bu dönemde parlamentonun çok
önemli işleve sahip olacağı aşikar. İşte fırsat. Bu süreç, aynı zamanda
parlamentodaki partiler için bir sınav olacak. Türkiye’nin en önemli
meselesinde risk alabilecek, kafa yorabilecek kaç parti olduğunu
gösterecek. CHP’nin “sosyal demokrat” bir parti olarak, Türkiye’nin çok
halklı gerçeğine uyan, çok dilli, çok kimlikli bir yapıyı önermek ve
bunun için mücadele etmek şöyle dursun, tek milletçilikten bile
çıkamayışı; MHP’ninse nefret suçu işlemekteki ısrarı değişmezse eğer,
onlar bu tarihi sınavı, başarı ile veremeyecekler gibi gözüküyor. Bu
durumda parlamentoda, “risk” almaya, dolayısıyla çözüme aday 2 parti
kalıyor. Ve dolayısıyla Anayasada da onlar söz sahibi olacak. Oysa bu
tarihi dönemde, halkların anayasasını beraber yapabilmek şansı var. Hadi
MHP’den bir beklentimiz yok ama, CHP’nin bu kez geçmişini affettirme,
halkın partisi olduğunu gösterme fırsatı ayağına geldi.Keşke
değerlendirebilse…
Şimdi çözüm için var olan bu fırsatın eşiğinde, Türkiye kamuoyunda
uzun yıllardır oluşturulmuş milliyetçilik girdabından kurtulmak, yok
saymanın yeni biçimlerinden sıyrılmak gerek. Bunun için de hükümete çok
önemli görev düşüyor. Hükümet, doğru bir üslup ve pratikle bu iklimi bir
barış, eşitlik ve kardeşleşme iklimine çevirebilir. Birden herkes, dün
kırmızı çizgilere takılan konularda, kahvehanelerde, dolmuşlarda
rahatlıkla konuşmaya başlayabilir. İktidar isterse bu mümkün. Bunun
örneklerini zaman zaman yaşıyoruz. Örneğin, eğer hükümet isterse Newroz
kutlamasının nasıl da “olaysız” geçebileceğini birkaç gündür görüyoruz.
Şurası açık ki, bu süreçte hükümetin her kademedeki üyesi çözüm için
ortak ve barışçıl bir üslubu benimsemeli ve istikrarlı olunmalı.
Türkiye devletinin karşısında “Savaşta da kendimize güveniyoruz,
barışta da kendimize güveniyoruz ve tercihimiz bu sorununun barışçıl
yöntemlerle çözülmesidir” diyen bir örgüt var. O halde hükümet de çözüm
yönteminin barışçıl olması için üzerine düşeni yapmalı, çözüm
adımlarında samimi, cesur ve tutarlı olmalı. Her şeyden önce bu konudaki
projesini açıklamalı, hatta İmralı’dan gelen yaklaşıma uygun bir
projeyi derhal oluşturmalı. Zira, hükümetin yarattığı, her an çözümün
bir tarafı olmaktan çekilebileceği izlenimi, Kürt halkında ciddi bir
endişe ve güvensizlik yaratıyor. Sadece atıldığında görünen adımlarla ya
da bir projeye değil de çeşitli kademelerde yapılan açıklamalara
getirilen yorumlara dayanılarak yapılan tahminlerle bu işin sürebilmesi
imkansız.
Ya hükümet kendine düşeni yapmazsa ne olacak? Ne olacağı belli. Bu
yolun dönüşü yok artık. Barışçıl bir çözüm için görev de, son söz de
halklarındır.
2013 Newrozu’nun, Sakine’lerin direnişine yakışır biçimde, Öcalan’ın
özgürlüğü ve Kürt halkının demokratik kurtuluş miladı olacağını Amed’de
göreceğimizden hiç kuşkum yok. Ve tarihi fırsat değerlendirilirse, tüm
bölge halklarının kurtuluş bayramı olacağından da…
Newroz Pîroz Be!
Kaynak: ozgur-gundem.com 20 Mart 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder