Ahmet Türk ve Ayla Akat’ın İmralı’da PKK (eski) lideri Abdullah
Öcalan ile görüşmesi, Erdoğan’ın “zora talip olduklarını” açıklaması
siyaset piyasasında iyimserlik havasının esmesine sebep oldu.
MİT
Başkanı Hakan Fidan’ın ardından, Ahmet Türk ve Ayla Akat’ın İmralı’da
PKK (eski) lideri Abdullah Öcalan ile görüşmesi, Erdoğan’ın “zora talip olduklarını” açıklaması siyaset piyasasında iyimserlik havasının esmesine sebep oldu.
Elbette hükümet, PKK ve devlet ile siyaset bürokrasisinde bundan rahatsız olanlar da vardır.
Türkiye ve Kürdistan kamuoyunun bilmesi gereken hususların başında;
Öcalan, PKK-Kandil ve Kürdistan sorununun aynı şey olmadığıdır. Öcalan
ve PKK asıl konu olan “Kürdistan halkının bir millet olmaktan doğan siyasi iktidar talebinin karşılanması hususunda” kolaylaştırıcı veya zorlaştırıcı rol oynayabilir.
BDP ve PKK’nin etki alanındaki diğer Kürdî-Kürdistanî kurum ve
oluşumların Öcalan ve PKK-Kandil’i etkileme şansı azdır ama hep
etkilenme durumları istikrarlı bir çizgi izlemiştir. Keşke aksi olsaydı
ki, o durumda çözüm daha kolay olurdu.
PKK yelpazesindeki bilumum kişi ve kurumların iradelerini fiili ve resmi (imzalı) bir şekilde Öcalan’a devretmesi hukuki, ahlaki ve siyasi açıdan birçok sorunu beraberinde getirmiştir. Ancak bu durum devletin ve hükümetlerin işlerini kolaylaştırmaktadır.
Bu durumda Öcalan ve PKK-Kandil tabii olarak kendi maslahatını düşünecektir. Geniş anlamda Kürtlerin ve Kürdistan halkının maslahatı ise ufukta gözükmemektedir.
PKK-Öcalan’ın bidayetinden beri sergilediği fiiliyat ile Kürdistan ve
Türkiye halklarının menfaati çoğunlukla çakışmamıştır. Kör şiddet,
Kürdistan siyasetinin askeri ve ideolojik vesayet altına alınması bu
olumsuzluklardan sadece bir ikisidir.
Her şeye rağmen şiddet yerine diyalog ve müzakere desteklenmelidir.
Ancak Öcalan ve PKK-Kandil ile müzakerenin Yeni-Sivil Anayasa ile
beraber düşünülmesi ve Kürdistani siyasi parti ve oluşumların önerdiği
dört şartın yerine getirilmesiyle daha anlamlı ve kalıcı olacaktır.
Zikrettiğimiz şartlardan biri Öcalan ve PKK-Kandil ile ilgilidir ki, buna “onurlu bir barış”
diyebiliriz. Yanı sıra Kürd dilinin (Kurmanci ve Zazaki) resmi dil
olarak kabul edilmesi, anadilde (Kürdçe) eğitim ve kendi kendini yönetme
taleplerinin karşılanması elzemdir.
Kürtçenin ikinci resmi dil olması ve anadilde eğitimin yakın dönemde gerçekleşeceği, asıl sorunun “kendi kendini yönetme”
talebine ilişkin olacağını sanıyorum. Hükümetin yürürlüğe koyduğu ve
Van, Malatya, Diyarbakır, Mardin, Urfa illerinin de aralarında olduğu
büyükşehir belediyeleri düzenlemesinin de kısmen bu ihtiyaçtan ve
talepten kaynaklandığını düşünüyorum.
Bilmeliyiz ki Kürdistan halkının talebi Yerel Meclis ve Bayrak ile beraber düşünülürse
maksat hâsıl olmuş olur ki, bunun da uzun vadede gerçekleşeceğini
umuyorum. Bize ve iyi niyetli siyasetçilere, aktörlere, yazarlara ve
bilumum ilgililere düşen vazife barışı, diyalogu ve çözümü, ille de
onurlu bir barışı savunmaktır.
Kaynak: haberdiyarbakir.com 05 Ocak 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder