16 Kasım 2012 Cuma

AKP Türkiye’yi uçuruma sürüklüyor

AKP Kürt sorunu karşısındaki sıkışıklığını gidermek, çözümsüzlük politikalarına nefes aldırmak için dışarıda KDP’yi kullanırken, içeride de sürekli sanki bir şeyler olacakmış havası vermektedir. Buna dayanarak çözümsüz politikalarını sürdürmekte ve Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik tasfiye politikalarının üstünü örtmektedir.

Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesi geliştikçe AKP’nin maskesi daha fazla düşüyor. Zindan direnişi bu maskeyi daha fazla düşürdü. Artık AKP ve Tayyip Erdoğan gerçek yüzleriyle hareket ediyor. Psikolojik savaşa ağırlık vererek ayakta kalmaya çalışan AKP, maskesi düştükçe daha fazla saldırganlaşıyor. Tayyip Erdoğan’ın son zamanlarda çok öfkeli olması maskesinin düşmesi ve elindeki argümanları bir bir yitirmesi nedeniyledir.

AKP Hükümeti, Türkiye toplumunun Kürtlere karşı verilen savaştan yorgun düştüğü ve savaşın sonuçlarından ağır biçimde etkilendiği dönemde; diğer siyasi güçlerin teşhir olduğu ortamda iktidar oldu. Kürt Özgürlük Hareketi’nin silahlı güçlerini Türkiye sınırları dışına çıkarıp Kürt sorununda siyasi yoldan çözüm fırsatı tanıdığı bir dönemde iktidar oldu. Demokrasi güçlerinin etkili olmadığı, daha doğrusu o güne kadarki kirli savaş hükümetleri tarafından baskı altında tutulduğu süreçte halkın demokrasi ve ekonomik refah istemelerinin istismar etmesi sonucu boşluktan ucuz iktidar oldu. Kuşkusuz ABD’nin bölgeye müdahale edeceği süreçte Türkiye’de işbirlikçi siyasal İslamcı bir hükümeti kendi çıkarına görmesi de bunda etkili oldu.

Kürt sorununun gündemden düştüğünün düşünüldüğü bir dönemde AKP iktidar oldu. Nitekim Erdoğan 2003 yılında düşünmezseniz böyle bir sorun da olmaz, diyebilmiştir. AKP Hükümetinin Kürt sorununun çözümünde adım atmayacağı anlaşılınca Kürt Özgürlük Hareketi 2004 1 Haziran’ından itibaren direnişi yeniden yükseltti. Bu durum karşısında ilk önce Kürt cephesini parçalamak istemiş, bunu başaramayınca hem devlet hem de Kürt Özgürlük Hareketi’ni oyalama ve zaman kazanma politikası izlemiştir. Bunun uzun süre yürümeyeceğini görünce Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı bir savaş hükümeti olma kararını almıştır. Dolmabahçe mutabakatı böyle ortaya çıkmıştır. Bu mutabakat Kürt Özgürlük Hareketi’ni en iyi AKP tasfiye eder anlayışı üzerine kurulmuştur. Bu aynı zamanda Kürtleri en iyi ben kandırırım ve oyalarım anlamına gelmektedir. AKP o günden bu güne Kürt Özgürlük Hareketi’ni en iyi ben oyalar, ben ezer anlayışı üzerinden iktidarını pekiştirmiş ve bugünlere ulaşmıştır. Kürt Özgürlük Hareketi’nin demokratik siyasal çözüm için tanıdığı fırsatları da bu amacı için istismar etmiştir.

Gerilla AKP Hükümeti’ni şaşkına çevirdi

Kürt Özgürlük Hareketi bu oyalamayı bırak, artık adım at dediği anda gerçek yüzünü ortaya koymuştur. Çünkü 12 Haziran 2011 seçimiyle birlikte AKP’nin Kürt sorununda adım atmam konusunda hiçbir gerekçesi kalmamıştır. AKP, kendisini güç yapıp 12 Haziran seçimlerini kazandıktan sonra PKK’yi tasfiye edip etkisizleştireceğine inanmıştır. Onun için bir yandan siyasi soykırım operasyonları diğer taraftan askeri imha operasyonlarını aralıksız sürdürmüştür. Daha fazla operasyon, daha fazla operasyon diyerek, baskıyı, zoru, şiddeti, savaşı her alanda tırmandırmıştır. Kürt sorunu kalmamıştır diyerek, bu savaşın siyasi mantığını ve hedefini ortaya koymuştur.

Ancak gerillanın kıştan başlayarak gösterdiği direniş, yazın gelişen devrimci halk savaş hamlesi, AKP Hükümeti’ni şaşkına çevirmiştir. Öyle ki, psikolojik savaşı artırarak ve asker ölümlerini gizleyerek ayakta kalmaya çalışmıştır. Basını tehdit etmesi ve “asker ölümlerini dünya vermiyor, siz neden veriyorsunuz” diye baskı yapması hükümetinin sallantıda olması nedeniyledir. Asker ölümlerinin gizlenmesi konusunda orduyla anlaşmıştır. Diğer kesimlere de bu, “teröre karşı mücadelenin psikolojik boyutu gereği yapılmaktadır” biçiminde dayatılmaktadır. Çünkü savaşın boyutu Türkiye kamuoyuna tam yansırsa AKP Hükümeti ayakta kalamazdı.

AKP Hükümeti en çok zorlandığı dönemde kongre yaparak bu durumdan kurtulmaya çalıştı. Siyasal olarak o kadar sıkışıktı ki, bir iki etkili eylem ve halk gösterisi AKP’yi sallar ve kongreyi de etkisizleştirirdi. AKP yeni döneme güçsüz girer ve ayakta kalamazdı. Bu nedenle Kürt sorunu konusundaki sıkışmışlıktan kurtulmak için yine psikolojik savaş yöntemlerine ve hilelere başvurmaya yöneldi. Kürt Halk Önderine yönelik tecrit ve savaşın tırmandırılması Türkiye toplumunda da geleceğe yönelik umutları yok ediyordu. İşte bu ortamda Kürtlerde Abdullah Öcalan’ın İmralı’da yaşayıp yaşamadığı konusunda kuşkuya düşüren haberler yaymaya başladı. Böylece bir aile görüşmesi yapıp ortamı yumuşatmayı hedefledi. Aynı günlerde Öcalan’la aile görüşmesi olur, gerekirse İmralı’da yeniden görüşmeler başlar konusunu da tüm basında gündeme koydular. Bizzat Başbakan televizyon televizyon dolaşıp bu yönlü konuşmalar yaptı. Tüm bunlar kongrenin sakin ortamda yapılmasına yönelik psikolojik savaş harekatlarıydı. Böylece ailenin kısa da olsa görüşme yapmasını sağladılar. Sanki görüşmeler yeniden başlayacakmış havası yarattılar.

Kürt sorunu AKP’nin aşil topuğudur

AKP bir taraftan havayı böyle yumuşatıp kendine karşı yönelen mücadeleyi hafifletmeyi hedeflerken diğer taraftan zorlanan ve zayıflanan pozisyonunu, Barzani’yi kongrede konuşturarak, Mısır Cumhurbaşkanı ve Hamas liderinin desteğini alarak güçlendirmeyi hedeflemiştir. Aslında pozisyonları zayıf olanların kongresi haline geldi. Sadece AKP değil, KDP, Hamas ve İhvan-ı Müslim kongresi haline getirildi.

AKP Kürt sorunu karşısındaki sıkışıklığını gidermek, çözümsüzlük politikalarına nefes aldırmak için dışarıda KDP’yi kullanırken, içeride de sürekli sanki bir şeyler olacakmış havası vermektedir. Buna dayanarak çözümsüz politikalarını sürdürmekte ve Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik tasfiye politikalarının üstünü örtmektedir. Şu açıktır ki, bugün Kürt sorunu çözülmüyorsa, Türk devleti çözümsüzlükte ısrar ediyorsa, bunun birinci müsebbipleri KDP ve Türkiye’deki işbirlikçi Kürt çevreleridir. AKP bunlara dayanarak Kürt sorununda adım atmamakta, bunlara dayanarak Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı tasfiye harekatı yürütmektedir. Bunlara dayanarak binlerce Kürt siyasetçiyi zindanlara atmaktadır. Bunlara dayanarak Demokratik Özerklik olmaz, anadilde eğitim olmaz demektedir. Rojava Kürdistan’da da KDP ve ilişkili olduğu partilere dayanarak Kürtlerin Demokratik Özerklik statüsünü dağıtmayı hedeflemektedir. KDP bugün Kürtlerin birliğine destek veren değil, bu birliği dağıtarak Kürtlerin oluşturduğu statükoyu zayıf düşürmeye çalışmaktadır. Bunun karşılığında da Türkiye’nin desteğini alıp kendisini güney Kürdistan’da diğer siyasi güçler karşısında güçlü tutmaya çalışmaktadır. Yani dar parti çıkarları gereği kuzey Kürdistan ve Rojava Kürdistan halkının mücadelesine büyük zararlar vermektedir.

Ancak Kürt halkının tüm parçalarda yürüttüğü mücadele o kadar haklı ve güçlü durumdadır ki AKP’yi bu yönlü payandalar ayakta tutmaya yetmemektedir. AKP’nin ölüm orucu karşısında içine düştüğü durum ne kadar zayıf konumda olduğunu göstermektedir. AKP gücünü toplumu aldatmaktan ve oyalamaktan alıyordu. Bunu sürdürmekte zorlanınca aşil topuğundan vurulmuşa dönmektedir. Kürt sorunu AKP’nin Aşil topuğudur. Bu konuda bir çözüm politikası olmadığı, aksine kültürel soykırımcı karakterde olduğu, bunun için de inkar ve imha savaşı yürüttüğü anlaşılınca kendini ayakta tutacak güç kaynağı kalmıyor. Çünkü Kürt sorununda çözüm zihniyeti olmayanların demokratik değil despot olacağı ve baskıcı politikalar izleyeceğini Türkiye’de artık bir çocuk dahi görmektedir.

AKP’nin bir çözüm politikası yok

AKP Hükümeti bu durum karşısında kendini ayakta tutmak için ikili bir karakter ortaya koymaktadır. Son Abant toplantısında bu iki yüzünü de göstermiştir. Erdoğan Kürt Halk Önderinin İmralı’dan çıkamayacağını, avukatlarıyla görüştürülmeyeceğini söyleyerek, idam edilmediğine şükredin demek istemiştir. Halkın çoğunluğu idamın yeniden gelmesini istiyor diyerek zindanda kalmasına razı olacaksınız diyor. Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürüttüğü kirli savaşı sürdüreceğini bir daha haykırıyor. Böylece milliyetçi tabana dayanıp kendini ayakta tutmaya çalışıyor. İdamı gündeme getirerek ben MHP’den daha fazla Kürt düşmanıyım, daha milliyetçiyim, bu savaşı en iyi ben yürütürüm mesajı veriyor. Ancak bu mesajı vermesi iktidarda kalmasına yetmez. Çünkü Kürtleri en iyi ben aldatırım ve oyalarım diyerek bu güne kadar iktidarda kalmıştır. İktidarda kalmasının en temel nedeni budur. Bu nedenle hala böyle bir kapasitesinin olduğunu da gösterme ihtiyacı duymaktadır.
İkili karakterinin bir yanı da Beşir Atalay ağzından dile getirilmiştir. Yeniden görüşme zemini yaratıyorlarmış, yeni Oslo başlatacaklarmış, ama bunu açlık grevleri bozmuş, sabote etmiş! Açlık grevleri böyle bir şeyi nasıl sabote ediyor? Anlamak zordur. Eğer çözüm niyeti olsa bu açlık grevleri güçlü bir zemin olur. Kürt sorununda tıkanma yaratan temel konuları gündemleştirdiğinden değerlendirilebilir. Ancak AKP Hükümetinin bir çözüm politikası yoktur. AKP’nin düşündüğü tek şey aldatmak, beklenti yaratmak ve oyalamaktır. Bunu başarabilirse “bakın Kürtleri en iyi ben idare ediyorum ve sistem içinde tutuyorum” diyerek iktidarını sağlamlaştırmaktadır. Diğer söylemlerin hepsi bu ikili karakterini gizlemeye yöneliktir.

‘Anadilde eğitim olmaz’ diyene artık kim inanır?

Kürt Halk Önderi İmralı’dan çıkmaz denilecek, ikide bir idam hatırlatılacak, ondan sonra müzakere ve çözüm olacakmış denilecek! Başbakanın düşüncelerini yansıtan provakatör başdanışmanı Kürt Halk Önderine küfür edecek ama müzakere ve çözüm olacak! Bu, insanların gözünün içine baka baka dalga geçmektir. ‘Anadilde eğitim olmaz, anadilde eğitim istemek şeytanlık yapmaktır’; bu kadarı da çok fazla denilecek, ama müzakere ve çözüm için çabadan söz edilecek. Bunlara artık kimse inanmaz. Bir suda iki defa yıkanmaz. KCK yönetimi açıkça Kürt Halk Önderi ile yapılacak görüşmeler artık İmralı’da olmaz demiştir. Kürt Halk Önderi “sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarım sağlanmadan artık yanıma gelmeyin” tutumunu ortaya koymuştur.

AKP Hükümeti ise önceki oyalama yaklaşımını sürdürmek istiyor. Zaten bu yaklaşımı nedeniyle savaş şiddetlenmiştir. Bu yaklaşım bırakılmadan bir şeyler olacaktı, sabote oldu demek demagojidir. Zaten sürekli AKP bir şeyler yapmak istiyor, birileri de sabote ediyor diyerek bugünlere gelinmiştir. Artık bu sözler inandırıcılığını yitirmiştir. Amiyane deyimle bu sözler artık insanlara gına getirmektedir. AKP’nin ne attığı adımlar vardır ne de onları sabote edenler. Bunlar bir algı yaratmak için uydurulmuş şehir hikayeleridir. Buna tek bir örnek verilemez. Aksine AKP ve Türk devleti Kürt Özgürlük Hareketi’nin attığı tüm adımları boşa çıkarmış ya da sabote etmiştir. Bir hakikat varsa o da budur.

Başbakan bir de yalan atıyor. Aile ile görüşme şimdiye kadar serbestti diyor. Aile bir buçuk yıldır defalarca başvurdu, hep olumsuz cevap verildi. Ancak ne zaman hükümet sıkışınca hile ve entrikayla kısa bir görüşmeyi sağladı. Şimdi çok sıkışınca Kürt Halk Önderi üzerindeki tehdit ve şantaj politikasını örtmek için aile ile görüşebilir, diyor. Tabii ki aile AKP’nin bu politikasına alet olmaz.

Açlık grevleri AKP’nin sonunun başlangıcı olacaktır

Başbakan bir diktatör edasıyla avukatlarla görüşmeler olmaz diyor. Çünkü kendilerinin koyduğu kurallar çerçevesindeki bir görüşmeyi Kürt Halk Önderi kabul etmiyor. Görüşmeler nasılsın iyi misin ekseninde yaptırılarak böylece İmralı siyasi kimliğinden koparılmak isteniyor. Kürt Halk Önderi de kimse beni bu duruma düşüremez diyor;. artık çözüm getirmeyecek hiçbir şeyin parçası olmayacağını herkese gösteriyor.

Beşir Atalay’ın bir şeyler olacaktı sabote edildi sözü bir psikolojik savaş söylemidir. Böyle bir şeyin olmayacağı hem başbakanın söyledikleri hem AKP politikalarından bellidir. Kongre öncesi sadece kongreyi kurtarmak için toplumun kafasını karıştırmak ve beklenti yaratan bazı şeyler söylemiştir. Bu tür şeylere inanılmamasını Kürt Özgürlük Hareketi açıkça belirtmiştir. Ancak Kürtler içinde, hatta Kürt demokratik siyaseti içinde de duyguları ve olması gerekenler üzerinden bu tür şeylere inanan ve böylece AKP’nin oyununa gelenler olmaktadır. Artık bu tür şeylere kimse inanmamalıdır. Bu tür şeyler olursa bunu Kürt Özgürlük Hareketi açıklar. Beşir Atalay kirli savaşı örtmek için bu tür şeyler söylüyor. Bunlar AKP’nin psikolojik harekat merkezi tarafından planlanmış söylemlerdir. Kuşkusuz bunlar Tayyip Erdoğan’ın bilgisi dahilinde söylenmektedir. Böylece hem milliyetçi çevrelere sesleniyor hem de demokratik güçler oyalanmak ve bu faşist politikalara karşı mücadeleden alı konulmak isteniyor.

AKP açlık grevcilerinin taleplerini dikkate almak yerine toplumu aldatma peşindedir. Ancak AKP bu politikalarla kendini kurtaramaz. 1980 yılındaki zindan direnişi nasıl ki 12 Eylül’ün sonunun başlangıcı olmuşsa bu zindan direnişi de AKP’nin sonunun başlangıcı olacaktır. AKP zindan direnişinin bu gücünden kendisini kurtaramaz. Bu zindan direnişiyle bir süreç başlamıştır. Bu da AKP’nin yenilgisi temelinde Kürt sorunun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi sürecidir.
Bu açıdan açlık grevlerine destek vermek, bu açlık grevleri etrafında mücadeleyi yükseltmek çok önemlidir. Hiç kimse AKP’den bir şey beklememelidir. Sadece ve sadece mücadele Kürt sorunun çözümünü sağlar. Bunun dışında her yaklaşım kendini kandırmak ve AKP’nin tasfiye politikalarının değirmenine su taşımaktır. Düne kadar AKP’nin oyaladığı çevreler de bu gerçeği görmeli demokrasi hareketinin saflara katılarak Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin yakınlaşmasına katkı sağlamalıdırlar.

MUSTAFA KARASU

Kaynak: yeniozgurpolitika.org    06 Kasım 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder