Bu yıl ilki düzenlenen 1. Uluslararası Amed Film Festivali ödül
töreni ile sona erdi.
Festivalde ödül alan birçok katılımcı ödülünü
cezaevlerinde açlık grevinde olan tutsaklara adadı. Festivalde konuşan
Erol Balcı, sürgünde gelişen Kürt sinemasının artık kendi topraklarında
özgürce gelişmesi gerektiğine dikkat çekti.
Diyarbakır’da bu yıl ilki gerçekleştirilen 1. Uluslararası Amed Film
Festivali ödül töreniyle son buldu. Ortadoğu Sinema Akademisi Derneği
(OSAD) tarafından “Sinema harmanı” sloganıyla 29 Ekim – 4 Kasım
tarihleri arasından düzenlenen festival kapsamında 56 film
gösterilirken, düzenlenen panellerde de alternatif sinema alanında
konular tartışıldı. Ödül törenine aralarında BDP İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder, akademisyen Büşra Ersanlı’nın da bulunduğu sayıda
yurttaş katıldı.
OSAD Başkanı Erol Balcı, bir haftadır süren festivalin dışarıdan bir
eğlence kültürü olarak algılanmaması gerektiğini belirterek, “Festivalin
her bir adımı, bir videosu bir parça tarihsel direniştir, bir parça
devam eden açlık grevidir, bir parça zindanlardaki direnişin parçasıdır.
Onların talepleri bu festivalin talepleri oldu. Katılımcılar da
festival boyunca anadil üzerindeki baskıların kaldırılması ve Sayın
Öcalan üzerindeki insanlık dışı tecridin kaldırılmasını, sağlık,
güvenlik ve özgürlük koşullarının yaratılmasını talep etmek için
alanlara çıktılar. Festival boyunca bu talepler dile getirildi. Şimdi de
getiriliyor” şeklinde konuştu.
‘Kürt sineması toprağına dönmeli’
Kürt sinemasının kendi topraklarında gelişemediğini dile getiren
Balcı, “Yılmaz Güney sürgünde Kürt sinemasını geliştirdi. Halil Dağ dağ
koşullarında bir gerilla olarak Kürt sinemasını yaptı. Kürt coğrafyası
özgür olmadığında sanatı da özgür yapılamıyordu. Özgürlük koşullarının
olmadığı bir yerde özgür sanat da yapılmaz. Bu yüzden Yılmaz Güney Kürt
sinemasını sürgünde yapmak zorunda kaldı. Bugün artık Kürt sineması
sürgünde yapılmak zorunda değil. Kürt sineması artık kendi topraklarına
dönerek halkının arasında Amed’te, Hewler’de, Amûde’de yapılmalıdır.
Avrupa’da ya da İstanbul gibi yerlerden topraklarına dönmelidir. Kürt
yönetmenler, sanatçılar, oyuncular, yapımcılar bunu bilmeli bu halkın
gerçekliğiyle hareket etmelidir. Festival bu gerçekliğe zemin
hazırlamıştır” dedi.
Festivalin Kürt sinemasında bir konferans düzenleme ihtiyacını ortaya
çıkardığına dikkat çeken Balcı, Kürt sinemasının önündeki engellerine
kaldırılması, sorunların giderilmesi ve bir manifestonun hazırlanması
için bu konferansın düzenlenmesi gerektiğinin altını çizdi.
Balcı’nın konuşması ardından cezaevlerinde devam eden açlık
grevlerine dikkat çekmek için hazırlanan kısa film, salonu dolduranlar
tarafından uzun süre alkışlandı. Filmde cezaevlerindeki direnişlerde
yaşamını yitiren Mazlum Doğan, Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ali Çiçek, Akif
Yılmaz’ın mesajlarının yanı sıra şuanda Diyarbakır D Tipi Kapalı
Cezaevi’nde 12 Eylül’den bu yana açlık grevinde olan gazeteci Tayip
Temel’in mesajına da yer verildi.
‘Açlık grevi 21. yüzyılın çekilmeyen filmidir’
Daha sonra konuşan BDP İstanbul Milletvekili ve Yönetmen Sırrı
Süreyya Önder ise, cezaevlerinde devam eden açlık grevlerinin çok soylu
bir film sahnesi olduğunu kaydetti. Önder, şöyle devam etti: “Gelinen
noktada ömründe bir bardak çayından vazgeçmemiş, yoldaşlık hukuku nedir
bir gün görmemiş, bir diğerinin namına fedakârlık yapmak nedir bilmemiş
insanların bu direnişi anlamaları da anlamlandırmaları da imkansızdır.
Görmediği bir şeyi nasıl anlasın nasıl anlamlandırsın. Bir bardak suyu
bile bir yerden bir yere bir menfaat temin etmeden götürmedikleri için
zannediyorlar ki talimatla ölüm orucu tutuyorlar. Oysa bu oruca
yatanların tümü bizim siyaseten yoldaşımızdır. Daha düne kadar haksız
tutuklamalarla özgürlük hakları gasp edilmeyene kadar alanlarda birlikte
siyaset yapıyorduk. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar kitlesel ve
kendisi için bir şey dilemeden canını bedenini ölüme yatıran insan
bulamazsınız. İşte bu da 21. yüzyılın henüz yazılmamış romanı, henüz
çekilmeyen filmi, henüz söylenmemiş şiiridir.”
Konuşmaların ardından festivale katılan filmler arasında yapılan
değerlendirme sonucu ödüle layık görülen filmler açıklandı. Ödülü alan
birçok katılımcının ödülünü cezaevlerinde açlık grevinde olan tutsaklara
adamaları dikkat çekti. Belge film dalında ödüle yönetmenliğini Mizgin
Müjde Arslan’ın yaptığı “Ez firiyam tu ma lı cih”, mansiyon ödülüne ise
Ersin Çelik’in yönetmenliğini yaptığı “Mın rasti nivisand deftara
Lîceyê” layık görüldü. En iyi uzun metraj film ödülüne ise toplumsal
sorunlara duyarlılıkla yaklaşan “Meş”, “Li Vir” ve “Kırık Midyeler”
filmleri layık görüldü. Festival kapsamında en iyi senaryo ödülüne Guhar
filminin senaristi Teymur Evdikê ve Mizgin filminin senaristi Ömer
Leventoğlu layık görüldü. Kısa film dalında yapılan değerlendirmede
“Land of the heroes” ve “Peyare” filmleri ödüle layık görülürken, jüri
özel mansiyon ödülüne ise açlık grevine giren bir Kürt kadınının
yaşadığı zihinsel ve bedensel tahribatı konu alan “Bedia’nın İzinde”
filmi layık görüldü.
Ödül töreninin ardından toplu fotoğraf çekimi ile festival sona erdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder