Yirminci Yüzyıl’da başaramadık, Yirmibirinci Yüzyıl’da mutlaka
başaracağız” tesbiti genel anlamıyla doğru bir tesbit; ancak Yüzyıl’da
öyle az bir zaman değil. Bu Yüzyıl’dan oniki yılı devirdik. Geriye 88
yıl kalıyor. 2099 yılı da bu yüzyılın içinde, 2020 veya 2030 da.
Son
yirmi, otuz yıla baktığımızda, Kürt hareketinin bu zaman diliminde
katettiği mesafeyi irdelediğimizde, dünyadaki genel seyri gözönüne
aldığımızda, bölgede son iki yılda yaşanan alt-üst oluşu
değerlendirdiğimizde, hedeflenen zaman diliminin öyle ırak olmadığıdır.
Kürt hareketi son yirmi yıl içinde Kürdistan’ın güneyinde fiili bir
durum yarattı. Dağdan ovaya indi. Kürdistan özgürleşti ve dünün
Peşmergeleri, bugünün ordusuna dönüştü. Peşmerge komutanları ise
günümüzün subay ve generalleri görevlerini üstlendi. Elinde silahla
Bağdat rejimine karşı savaşan Mam Celal, bugün Irak Devlet Başkanı; Kak
Mesud’sa Kürdistan Başkanı. Parlamento ve hükümeti, ordusu ve polisi,
bayındırlık ve eğitim sistemiyle bir devlet oluştu. Ve başkent Hewlêr’de
bugün otuza yakın devlet resmen temsil ediliyor. 1988’de Halepçe gibi
büyük bir katliam yaşanan, 5000 köyden 4500’ünün yerlebir edildiği bir
coğrafyada bugün bir devlet mevcut.
Kürtlerin en “mazlumları”, en sessizleri, en misafirperverleri
Kürdistan’ın Suriye işgali altındaki topraklarında. Hatta başka bir
anlatımla Kürdistan’ın vicdanı bu parçada can buluyor dersek, abartmış
olmayız. Evet Kürdistan’ın vicdanıdır Batı yakası.
Yurtsever duyguların geride bıraktığımız yüzyılın başında da, sonunda
da, günümüzde de her zaman dorukta olduğu Kürdistan’ın Rojava’sı, yani
batısının “Kuzey ve Doğu” halkalarını geride bırakarak öne atılacağını,
dün hiçbirimiz öngöremezdik.
Kürdistan’ın Güneyi’ni Kuzey ve Doğu değil, Batı parçası izledi. Halk
yediden yetmişe ayakta ve özgürlüğe koşar adım yürüyor. Kürdistan Kürt
yurtsever güçlerinin denetimi altında. 1991 ve 1992’de Kürdistan’ın
güneyinde ne yaşanmışsa, bugün benzer bir durum orada yaşanıyor. Kürtler
bu yakada da bugün değilse bile, yarından da yakın bir zamanda
haklarına kavuşacak, özgürlük şarkıları bu parçada da yüksek sesle
söylenecek.
Kuzey parçasında ise durum otuz yıl, on yıl, hatta bir yıl öncesiyle
kıyaslanamayacak bir aşamada. Sömürgeci rejimle Kürt halkının yolları
ayrım noktasında. Halk örgütlü ve tüm saldırılara rağmen, büyük bir
direniş içinde. Kürt halkı Roboskilere, kitlesel tutuklamalara, sokakta
sergilenen gazlı panzerli vahşete, günaşırı sürdürülen hava ve kara
harekatlarına rağmen özgür olmakta kararlı.
Doğu yakası ise şimdilik deryanın dinginliğine bürünmüş vaziyette. Ne
zaman uyanacağı, dalgalarla etrafını ne zaman döğeceği biraz da
Suriye’deki durumun gidişatına ve Batılı devletlerin Türkiye de dahil
Müslüman Kardeşler ağırlıklı Sunni Bloka karşı Şii bir Blok’a ihtiyaç
duyup duymayacaklarına bağlı.
Batılı devletler bu aşamadan sonra ister İran’a karşı Sunni Cephe’ye
tam destek vererek İran’ın ipini çekme yoluna gitsinler, isterlerse
Mısır’da yaşananlardan sonra İran’ı ehlileştirip bir denge unsuru olarak
ayakta tutmaya çalışsınlar, her iki halde de İran eski İran olarak
ayakta kalamayacak, ya restorasyon ve reformlarla sıkışan basınca bir
kanal açılacak, ya da Ortadoğu’da esen kasırgadan İran da nasibini
alacaktır.
Toparlarsak; Kürdistan’ın Güney’inden sonra Suriye egemenliği altında
bulunan Batı yakası da kendi kaderini şu veya bu şekilde belirleyecek,
statü olarak da Kürdistan’ın Güneyi gibi bir statüye kavuşacaktır. Bunu
engellemeye ne Erdoğan gibi bir Sultan müsvettesinin, ne de vizyonu
ırkçılığından ötürü bir metre öteyi bile görmekten yoksun Davutoğlu’nun
gücü yetecektir.
Nasıl ki bir KDP ve YNK Güney’de dün olduğu gibi bugün de bir realite
ve varlıksa, PYD de Kürdistan’ın batısında vazgeçilemez ve görmezden
gelinemez bir gerçekliktir. Dün Esad’lı Baas’la komşu olan Güney
Kürdistan bugün ve yarın PYD ve PYD ile ilişki içinde olacak Kürt
yurtsever güçleri ile komşudur. Bundan kaçışsa imkansızdır.
TC daha düne kadar Kürdistan’ın bir parçasını kırmızı çizgi ve savaş
gerekçesi olarak görürken şimdi nur topu gibi aydınlık ve güzel başka
bir parça da devreye girdi. Dün yüz-ikiyüz kilometrelik bir Kürdistan’la
sınırdaş ve komşuyken, şimdi buna dokuzyüz kilometre daha eklendi.
Binikiyüz kilometre Kürdistan sınırlarıyla çevrelenen bir Türkiye
eskisi gibi ayakta kalamaz, devlet terörüyle koca bir halkı baskı
altında tutamaz. Değişmek ve kendine çeki düzen vermek zorunda. Ya
değişecek, ya değişecek. Başka yolu yok.
Kürtlerin yüzyılı olarak ilan edilen yirmibirinci yüzyılın 2012 ve
2013 yıllarında bir değil, iki Kürdistan tarih sahnesinde. Bu da yetmez
deyip asılmak ve Kuzey yakasının da halkadaki yerini almasını sağlamak
gerekir.
Bu da yurtseverlerin, tüm Kürdistanlıların görevidir. En başta da
Erdoğan’la hareket eden ve dalgakıranlık rolü üstlenenlerin görevidir.
Saddam’ın da, Esad’ın da yanında, etrafında yer alan Kürtleri vardı.
Şimdi lanetle anılıyorlar. Erdoğan’a destek çıkan Kürtler yarın böyle
tanımlanmak istemiyorlarsa, bugünden tezi yok gemiyi terk etmeli, saf
değiştirmelidirler. İnsan olmak bunu gerektiriyor!
Memo ŞAHİN
Kaynak: cahitmervan.blogspot.com 23 Aralık 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder