Barzani’nin sağ kolu olarak bilinen deneyimli siyasetçi Irak
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Başkanlık Divanı Başkanı Fuad Hüseyin
ile Erbil’e yarım saat uzaklıktaki Selahaddin’de Başkanlık Sarayı’na
yakın bir adreste ile ülkenin bölünme ihtimalini konuştuk.
KÜRDİSTAN SINIRINA BİRLİKLER GÖNDERDİ
- Maliki’nin politikalarında Şii vurgusu olduğunu, etnik saiklerle hareket ettiğini düşünüyor musunuz?
Eğer merkeziyetçi bir düşünceyle bütün sistemi yönetmek isterseniz,
toplumu bu yönde harekete geçirmek için ideolojiyi kullanırsınız. Fakat
bunu söylerken Başbakan Maliki’yi mezhepçilikle suçlamıyorum. Ama ülkeyi
merkezden yöneteceğim derken Arap milliyetçiliği ve din gibi kavramlar
kullanıyor ki tehlikeli olan bunlar işte. Bu yaptığı anayasamıza aykırı.
- Erbil ile Bağdat arasındaki derin görüş ayrılıkları askeri çatışmaya döner mi dönmez mi? Kürtler silah kullanmaya hazır mı?
Biz bütün sorunların diyalogla çözülmesi taraftarıyız. Ama diyalog
dediğimiz şeyin çerçevesi bellidir; anayasa ve daha önce imzalamış
olduğumuz anlaşmalar. Yani aslında biz Bağdat’a heyet üzerine heyet
gönderiyorsak, bu sadece konuşmak için değil. Anlaşmaların
onurlandırılmasını bekliyoruz elbette. O ise Kürdistan sınırına
birliklerini gönderiyor. Savaşmasa bile çatışma atmosferi yaratıyor. Biz
ise şu noktada barış için savaşıyoruz. Diyalogla çözüm arıyor olmamız
zayıf olduğumuz ya da saldırıya uğrarsak kendimizi savunmayacağımız
anlamına gelmiyor elbette.
KERKÜK KARARINI MALİKİ VEREMEZ
- Maliki sizin Kürdistan Bölgesi’nde yasal dayanağınız olmadan ağır silah bulundurduğunuzu öne sürüyor.
Ona göre zaten bizim sahip olduğumuz her şey yasa dışı. Belki de onun
kafasında yasa dışı olan biz Kürtleriz, yaşamamamız gerekiyor. Anayasal
olmaktan söz edecek, sonra da birliklerini anayasanın sınırını çizdiği
Kürdistan Bölgesi’nin sınırına dayayacak. Bir başbakanın ülke içinde
içsavaş çıkartması mıdır yasal olan? Anayasa diyor ki; üzerinde ihtilaf
olan bölgeler için 140. maddenin uygulanması lazım. Asıl kanunsuz olan
Irak ordusunun bütün komutanlarını parlamentoya sormadan atamaktır.
Kimin ne kadar kanunsuz olduğunu kıyaslayacaksak, maalesef bizim kazanma
ihtimalimiz yok. (MADDE 140. Kerkük’ün statüsünün halkoylamasıyla
belirlenmesini öngören madde. Aynı madde referandumdan önce bir nüfus
sayımı yapılmasını öngörüyor.)
- Adını koyalım, ihtilaflı bölgeler derken Kerkük’ü kastediyorsunuz. Kavga oradan koptu zaten. Nedir çıkış yolu size göre?
Üç adımı var bu işin. Birincisi Saddam döneminde evlerinden sürülen
insanların geri getirilmesi ki, bu yarı yarıya gerçekleşti denebilir.
İkinci aşama da nüfus sayımı. Yıllardır merkezi hükümet nüfus sayımına
teknik olarak hazır olduğunu açıklayıp duruyor.
E, o zaman neden yapmıyorsunuz?
Sayım sadece Kerkük için önemli değil, ülkedeki pek çok politikanın
belirlenebilmesi için şart. Sizin sorunuzun doğru yanıtı şu, 140. madde
uygulanır. Sonra da Kürdistan’ın sınırlarının nereye kadar olduğuna halk
karar verir. Maliki değil.
NEFRET EDİYORLARSA NE YAPABİLİRSİNİZ
- Büyük Kürdistan hayalinize ne oldu?
Bakın ben artık bugün politikacı olarak konuşuyorum. Geçmişte ben de
kendi kaderini tayin hakkı hakkında kitap yazmıştım. O kitap 1984′te
yayınlandı. Ama bugün sorumluluk sahibi bir insan olarak gerçekçi
olmalıyım. Bu hakkın ne şekilde kullanılacağı bugün sadece bize bağlı
değil. Etrafımızdakilerin ne istediği, ne yapacağı önemli. Onlar sizinle
yaşamak istemiyorsa, sizden nefret ediyorsa ne yapabilirsiniz? Bağdat
bugün nefret üzerine bir ideoloji kuruyor ki bu çok çok tehlikeli. Biz
geçmişte hiçbir zaman Araplarla savaştığımızı söylemedik. Biz bir halkla
savaşmadık, rejimlerle savaştık.
- Ankara ile ilişkilerin geldiği nokta nedir?
Çok çok iyi. Türkiye’de yakın zamana kadar, ‘Kürt’ kelimesinin
kullanılmasının ne kadar zor olduğunu yaşayan insanlarız. Ama sadece 3-4
yıl gibi kısa bir sürede yoğun diyalogla, siyasi ve ekonomik çıkarların
da örtüşmesiyle Türkiye bizim kendisi için tehdit olmadığımız
anlayışına ulaştı. Biz sadece Türkiye için değil, İran için de bir
tehdit değiliz. Bizim çıkarımıza olan bütün bölgenin istikrarı. Bugün
Türkiye ile masaya oturduğumuzda konuştuğumuz bir dolu mesele var.
Eskiden masada sadece üç harf vardı. Bütün tartışma PKK üzerineydi. O
zamanlar buna çok şaşırıyorduk. İlişkilerin bugün gelmiş olduğu noktayı
çok önemsiyoruz ve bunu koruyabilmeyi umuyoruz. Dört yılda bir çocuğumuz
olduysa, bu ilişkiyi 14 yıl kurmuş olsaydık bugün bir dolu çocuğumuz
vardı büyük ihtimalle.
- O üç harf şu anda masada değil mi?
Hayır, elbette onu kastetmedim. Ama artık görüşmeler sadece PKK
üzerine değil. Bir kere Türkiye’nin inkâr süreci Başbakan Erdoğan’ın
Diyarbakır’a gitmesiyle ve Kürt meselesinin adını telaffuz etmesiyle
sona erdi. Eğer Kürtlerin varlığından bahsediyorsanız, demek ki onların
siyasi, ekonomik ve kültürel hakları da var demektir. Sorunun nasıl
çözüleceği siyasetin işi. Ama en önemlisi ilk adımdı, yani sorunun
varlığını kabul etmek.
TÜRKİYE ARTIK HAKLARI VEREBİLECEK BİR ÜLKE OLDU
- Sizin deneyimlerinize göre çözümün bundan sonraki aşaması nedir?
Sorunun diyalogla çözülebileceğine inanıyorum. Diyalog derken de tek
bir partiyi ya da kişiyi kastetmiyorum. Devlet Kürtlerin eğitim,
televizyon, savunma gibi taleplerini karşılayabilmeli. Türkiye’nin iç
işlerine karışmak istemem ama çözüm bence yavaş yavaş bu hakların
verilmesinden geçiyor. Türkiye herkesin haklarını verebilecek açık ve
demokratik bir ülke oldu artık. Zaten tam da bu sayede bugün bizimle
rahat ilişkiler içine girdiler.
- Bu süreçte Mesud Barzani’nin oynayabileceği rol defalarca
konuşuldu. PKK nasıl silah bırakacak, Kandil nasıl boşaltılacak. Bu tür
kapsamlı bir çözümden çok mu uzaktayız?
Bilemiyorum ama bence değişim gerçekleşiyor. Adımlar bazen küçük
olur, bazen büyük, bazen kesilir, yeniden başlar. Yani süreç aslında
hâlâ orada ve bu konuda tüm aktörler hemfikir. Ama sürecin nasıl devam
edeceği öncelikler ve zamanlamalara bağlı elbette. Bazen bunlar çok
büyük sorun haline gelebiliyor. Ama inanın süreç hâlâ orada duruyor.
- Süreç derken tam neyi kastediyorsunuz?
Diyalog süreci. Bunu kim inkâr edebilir ki? Hiç kimse. Ben PKK ile
hükümet arasındaki görüşmeleri kastetmiyorum. Genel anlamdaki diyalog
sürecinden bahsediyorum. Başkan Barzani’nin kendisi de barış için
savaşmış bir lider olarak ne zaman gerekirse o sürecin bir parçası
olabileceğini hep söyledi.
- Yakın zamanda Ankara’dan Barzani’ye özel bir misyon içeren bir davet geldi mi?
Bir sonraki görüşmeme geç kalıyorum. (Gülümsüyor)
Başbakanınız Kürdistan’ın başkenti Erbil’e geliyor
Ben Kürdüm ve varım. İnanın bana gerçeğim. Yaşıyorum, adımla
sanımla Kürdüm. Eğer birileri bana ‘Hayır yoksun’ derse ne konuşabilirim
ki onunla. Türkiye’de bu değişim yaşandı. Başkan Barzani artık
Türkiye’ye ‘Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı’ sıfatıyla geliyor.
Sizin Başbakanınız Irak Kürdistan’ın başkenti Erbil’e geliyor. Biz bu
ilişkiyi koruyacağız ve daha da gelişmesi için barışçıl yollarda
elimizden ne gelirse yapacağız.
Bana sinirlendi salonu terk etti
Hollanda’da yaşadığım yıllarda dönemin Başbakanı Bülent Ecevit bir
Sosyalist Enternasyonal toplantısı için Amsterdam’a gelmişti. Dar bir
grubun davetli olduğu kapalı bir toplantıda Ecevit, konuşmasında Kürt
sorunu dışındaki her şeye değindi. Hollandalı bir katılımcı Kürt
sorununu niye pas geçtiğini sorunca şu yanıtı verdi: “Sözünü ettiğiniz
şekilde bir sorun yok. Bizim topraklarımıza saldıran teröristler var.”
Düşünün ‘Kürt sorunu’ bile demekten imtina ediyor. O kelimeyi
kullanmıyor. Bunun üzerine ben elimi kaldırdım ve şunları söyledim:
“Sayın Başbakan siz bir şairsiniz ve iyi şiir yazmanız için iyi bir
hayal gücü lazım. Ama aynı zamanda bir siyasetçisiniz. Sanıyorum
buradaki yorumları yaparken siyasetle şiiri karıştırdınız. Size sorum
şu; Ülkenizde bir tane bile olsa Kürt var mı? Bu soruya yanıtınız evet
ise o zaman zaten Kürtleri tanımış olursunuz.” Bunun üzerine Ecevit
sinirlendi. Toplantıya bir bölücü davet ettiklerini söyleyerek salonu
terk etti. Düşünün onların kafasında tek bir Kürt bile var olamazdı. Ama
bugün Türkiye’de Kürtler var. Sanıyorum bugün benim Ecevit’e sorduğum
sorunun cevabını Türkiye’deki herkes rahat bir şekilde verebiliyor.
Yapılandan çok rahatsız olduk
- Geçen hafta enerji konferansı için Erbil’e gelmek için yola
çıkan Taner Yıldız’ın uçağına izin verilsin diye yönetiminizin devreye
girmesi de yetmedi değil mi?
Olay esnasında Başbakan Neçirvan Barzani devredeydi, Başkan Mesud
Barzani de süreci yakından takip etti. Son dakika müdahaleleri yapıldı
ama ne yazık ki çok geçti. Çok üzgünüz. Sayın Yıldız’a yapılandan çok
rahatsız olduğumuzu Bağdat’a bildirdik.
- Türk bakanın uçağı üzerinden yaşanan kriz gösterdi ki
Maliki eğer isterse hava sahasını herkese kapatabilir. Ya aynı şeyi
Barzani’ye yapsa?
Bakın eğer uzlaşırsa, zaten Bağdat’ta bugünden farklı bir sistem olur
ve bütün bunlar yaşanmaz. Ama uzlaşmak istemiyorsa o zaman zaten hikâye
tamamen farklı olacak. Eğer uzlaşmaya niyeti varsa biz oturur
konuşuruz. Ama o bizimle savaşma niyetindeyse, bizi izole etme,
başkalarının bizi ziyarete gelmesini engelleme niyetindeyse, o zaman biz
de başka yolu seçeriz.
ABD baskı yapmıyor
- ABD’nin tutumuna ne diyorsunuz? Türkiye uzun zamandır
Maliki’yi Washington’a şikâyet ediyor ama Amerikan yönetimi en azından
bugüne kadar ona desteğini çekmiş değil.
Amerikan tarafının da şu anki krizden memnun olmadığını biliyorum.
Onlar da diyalogla çözümden yana. Biz de onlara kazandığımız hakları ve
imzaladığımız anlaşmaları yeniden müzakere etmeyeceğimizi söylüyoruz.
Maliki’ye anayasayı hatırlatmaları iyi olabilir. ABD iki tarafa da
yardımcı olmaya çalışıyorsa bence yapabilecekleri daha çok şey var.
Maliki’ye rahatça baskı yapabilirler ama şu anda bunu yapmıyorlar.
İslamiyet’te boşanma iyi değil
- ‘Kendi kaderini tayin hakkı’ bir zamanlar Kürtlerin en çok
kullandığı ifade idi. Şimdi neden Irak’ın bütünlüğü için bu kadar
uğraşıyorsunuz?
Biz Kürtler yıllarca özgürlüğümüz için savaştık. Kürtlerin son 40–50
yıldaki siyasi tarihine bakarsanız, bunun hak mücadelesi olduğunu
görürsünüz. Bizim hayalimiz hep haklarımızı alabileceğimiz demokratik
bir Irak oldu. Sonunda 2003′te bu fırsat ortaya çıktığında da gidip
Bağdat’ta Araplarla siyasi süreç başlatan, Irak ordusuna adam gönderen
de ilk biz olduk. Kendi kaderimizi tayin bizim hakkımız. Ama biz bu
hakkı kullanarak Irak’ta federal bir sistem içinde yaşama kararı aldık.
Bunun çerçevesi de Irak anayasasıdır. Bu birlik bir gün bozulursa bunun
sebebi Kürtler olmayacak. Ama eğer bu adamın yaptığı gibi ordular
Kürdistan’ın üzerine salınırsa, birlik falan kalmaz. İşte bu noktaya
gelinirse, o zaman Kürtler de kendi kaderini tayin hakkı konusunda
farklı düşünmeye başlayabilir.
- Bu sözlerinizden sorunlara rağmen o noktaya hâlâ uzak olduğunuzu mu anlamamız gerekiyor?
Bu bir evlilik. Aşktan daha ziyade anlayışa dayalı bir evlilik. Bu
evlilikte biri diğerini devamlı baskı altında tutarsa, o zaman boşanma
gündeme gelebilir. Ama biliyorsunuz İslamiyet’te boşanma iyi değildir.
İslam sonuna kadar evliliğin korunması için uğraşılmasını öngörür. Biz
de zaten bu evliliği sürdürmek için uğraşıyoruz hâlâ
- Boşanma gerçekleşirse Türkiye başta olmak üzere komşu ülkeler nasıl etkilenir?
Açıkçası ne olur bilemiyorum. Bugünden 5 sene sonrasını görmek çok
zor. Ama Kürtler birlikte ve organize. Öte yandan bugün Irak içindeki
krizde Türkmenler ve Hıristiyanlar da bizim arkamızda. O gruplar da
Saddam döneminde merkezi ordunun saldırmasının ne anlama geldiğini
yaşayarak gördü. Kimse o günlerin geri gelmesini istemiyor. Aslında o
günlerde Maliki de Saddam’dan kaçıp bizim dağlarımızda saklananlar
arasındaydı. Bizim insanlarımız korudu onu. O günleri unuttu. Bugün de
yine Irak’ın farklı yerlerinden insanlar kaçıp buraya gelmeye başladı
çünkü bu bölge özgürlüklerin sembolü oldu. Bugün Kürdistan’a saldırmak,
Irak’taki özgürlüklere saldırmak demektir.
Kaynak: Hürriyet.com.tr 10 Aralık 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder