15 Aralık 2012 Cumartesi

Salih Müslim: Türkiye’deki Patriot’lar İran İçin

salih müslüm
PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Suriye’de 1992 yılından beri kimyasal silahların olduğunu belirterek, Şam çevresindeki kimyasal başlıklı Scud füzelerinin İsrail’e yöneltildiğini söyledi. Bu nedenle “dış müdahale olmayacak” diyen Müslim, Türkiye’ye Patriot yerleştirilmesinin de başka bir savaşa hazırlık olduğunu kaydetti.

ANF’ye konuşan PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Batı Kürdistan’da demokratik özerkliğe olan ilgi, uygulamadaki sorunlar, anadilde eğitim ve eksiklikler, kimlik ve güvenlik meselesi, dış ve iç muhalefetle ilişkiler, Serêkaniye’deki saldırılar, Güney Kürdistan ile olan sınır kapısı sorunu, kimyasal silahlar ve olası bir müdahale, Batılı ülkelerdeki temasları ve Avrupa Parlamentosu nezdinde Türkiye’nin engelleme girişimi hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu. Müslim’in açıklamaları ana başlıklar altında şöyle:

Etki alanları

“Bazı sorunlar var bazı yerlerde: Cezire’de, yani Qamişlo, Serêkaniyê, Tirbespî. Buralar aynı zamanda klasik partilerin bulunduğu yerlerdir. Halen bulanıklık var. Halka gidiyoruz ancak buralarda biraz daha fazla çaba gerekiyor. Klasik partilerin yaklaşımlarından kaynaklı ilkel milliyetçi fikirler var. Bunların etkili olduğu alanlar biraz daha fazla çaba istiyor. Ama bütün Batı (Batı Kürdistan) bizim sistemi kabul etmiş.”

DEMOKRATİK ÖZERKLİK

“Afrin’de, Kobani’de uygulamalar oldu. Halk tarafından benimseniyor ama daha yüzde 10’unu uygulayamadık. Sadece komiteler, konseyler oluşturuldu. Köylerde komünler oluşturuluyor. Henüz fazla ileretilemedi. Komünler fiili olarak üretime başlamadı. Zamanla birlikte yaşamsallaşacak. Köylerin korunması durumu var. Bazı köylerde ulaşım için arabalar alındı. Her köyün bir traktörü olmasının yerine, birkaç köye bir traktör veriliyor mevcut durumda. Bir kooperatifleşme var. Ama bu daha başlangıç. Bu şartlarda pek de kolay olmuyor.”

Siyasi tuutklama yok

“Önceliği güvenlik oluşturuyor. Bir köyün güvenliği hep beraber yapılıyor. Mahkemeler de var. Anlaşmazlıklar halk komiteleri tarafından gideriliyor. Şikayetler devlet kuruluşlarına gitmiyor. Cezaevlerine konulanlar da oluyor. Sistemin cezaevleri zaten yetiyor da artıyor. Siyasi nedenlerle tutuklamalar yok. Sadece hırsızlık gibi adli suçlardan dolayı bu tür uygulamalar var ama uzun süreli cezalandırmalara gidilmiyor. Kişiler arası anlaşmazlıklar da taraflar arasında çözülüyor.”

Kürtçe Anadilde eğitim

“Asimile edilmiş değiliz. Hepsi Kürtçe konuşuyor. Kürdistan topraklarında olmayan, Şam’a, Halep’e giden, oralarda uzun süre kalanların bazıları asimile olmuş. Yoksa Kürtçeyi herkes biliyor. Özerklik projesini 2007’deki PYD kongresinde kararlaştırmıştık. Ancak bunu başlangıçta uygulayamadık. Çok zorluklarla karşılaştık. Devletin yönelimleri oldu. Daha sonra başlangıç olarak halkevleri açtık. Okullar açtık. Anadilde köylerde okullar açtık, ama bu daha çok manevi bir şey. Çocukların kendi dillerini öğrenmeleri bir haktır. Devlet kalkıp okulu yıkmak isterse bütün köy halkı ayağa kalkar. Bu adımlar biraz da halkı alıştırmaktır. Birçok yerde, bu şekilde yüzlerce okullar açıldı. Bunlar sembolik değeri olan, halka bir şeyleri anlatma amaçlıdır. Yani “senin anadilin var ve bunu koruman gerekiyor”. Bir normalleşme durumu yaşanıyor bu şekilde. Ertesi gün, otoriteler kalkıp engellemeye çalışır ve “anadilinde konuşamazsın” derse, artık halk bunu kabul etmez. Böyle bir anlayışın yerleşmesi için bu adımlar önemli.”

Resmi okullar açılsın

“Sonuç olarak bu yıl resmi okullar açıldı. İlköğretime Kürtçe dersle başladık. Ama işte alt yapı yetersizliği var. Anadilde eğitim için binlerce öğretmen gerekiyor. Öncelikle öğretmen eğitimi gerekiyor ki bu da zaman isteyen bir iş. Öğretmenlerin olduğu yerlerde Kürtçe ders var. Bundan sonra Suriye’ye gelecek yönetimin, Kürtçe öğretmen yetiştirmesi gerekecek. Biz bunu kabul ettireceğiz.”

Üniversite yok

“Üniversiteler zaten kurulmamıştı. Bu Baas rejiminin yürüttüğü politikanın bir parçasıydı. Qamişlo’da üniversite diye bir şey yok. Haseki’de iki fakülte var, onlar da Arapların yaşadığı yerlerde.”

Kimlikler verildi

“Daha önce kimlikleri ellerinden alınan Kürtlerin hepsine Suriye kimlikleri verildi. Ancak biz artık bunu kabul etmiyoruz, kendi kimliklerimizi istiyoruz. Şu an değişim sürecindeyiz. Kendi kimlik kartlarımızı üretmedik. Şu an öncelikli olan güvenliktir.”

Güvenlik Konusu

“Bizde iki tür güvenlik var. Biri Asayiş’tir. Polis yerini alıyor. YPG (Temmuz 2012′de kurulan Halk Savunma Birlikleri) silahlı bir güçtür. Şehirlerin dışında bulunuyor. Bir saldırı olduğu mu halkı savunuyor. Devletlere bağlı bir orduyu savunmuyoruz. Halk kendisini savunuyor, kendi birliklerini kurmuş. Bugünkü şartlarda ise her zaman hazır olmak gerekiyor. Eğitilmiş birlikler gerekiyor ve zaten bu da var şimdi. Ayrıca normal bir ordu için mali kaynak da yok zaten.
Suriye’de demokratik bir yönetim kurulduğunda, bunların merkezi hükümetle ilişkileri anlaşma ile düzenlenebilir.”

Araplar ve Dış muhalefet ile ilişkiler

“Düşünüldüğü gibi tam bir hakimiyetimiz bölgede yok. Birçok yerde Arap ve Kürt köyleri yan yana, birbirleriyle alışverişleri var. Birbirimizle bir sorunumuz yok. Endişemiz silahlı grupların saldırılarıdır. Bunlar her yerden geliyor. En fazla Türkiye’den geliyorlar. Mayınlı olan sınırlar temizlenerek içeri sürülüyorlar. Yoksa halklarla bir sorunumuz yok. Biz zaten Suriye’nin bir parçası olduğumuzu söylüyoruz. Kendimizi ondan ayrı düşünmüyoruz. Yarın bir hükmet kurulursa demokratik haklarımızı tanımaları gerekecek. Aksi halde halk kendisini savunur yine.

Suriye Ulusal Meclisi kabul etmiyor bu talepleri ama, güçsüzdürler, yapabilecekleri bir şey yok. Halkın örgütlü olduktan sonra, kendisini savunduktan sonra onlar ne yapabilirler ki?

İçerdeki bir kısım gruplar zaten kabul ediyor. Bu açıdan şu an için bir saldırı (Araplardan) beklemiyoruz. Çünkü bu süreçte birçok Arap ortaklarımızla anlaşmışız. Türkiye ile ilişkili olanlar kabul etmiyor. Etmezse etmesinler, saldıracaklar mı? Kendimizi savunuruz. Kabul edenlerle zaten beraberiz, etmeyenlere de kabul ettireceğiz.

Londra ziyaretimde (Aralık başı), Müslet ailesinden biri elektronik posta ile iletişim kurdu. “2 bin silahlı gücümüz var, sizinle işbirliği yapmak istiyoruz” diyordu.”

Özgür Suriye ordusu

“Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) tek başlı değil. Birçok başlı. Bazı başları Türkiye’de bulunuyor, Bazıları Katar’da, Suudi Arabistan’da. Tek vücut da değil. Kendisine Özgür Suriye Ordusu diyen çok sayıda grup var. Tek bir merkez yok. Batılılar tek yapılı gibi lanse etseler de, gerçek öyle değil. Halep’teki başka düşünüyor, Humus’taki başka düşünüyor. Hatta Halep içinde birbirinden farklı düşünen birçok grup var. Bu da birçok elin Suriye içinde olduğunu gösteriyor. Hatta istihbaratının kurduğu bazı oluşumlar var. 

Mesela Serêkaniyê’de saldıran (19-23 Kasım tarihleri arasında) grup olan El Nusra Cephesi devlet yönetimi ile en iyi ilişkileri olan gruptur. Bize saldıran da odur, darbe yiyen de odur. Geçenlerde Özgür Suriye Ordusu sorumlularından biri ile konuştum. Bu grubun kendileriyle hiçbir şekilde ilişkilerinin olmadığını söyledi. “Hain ve provokatör” olduğunu , “Suriye rejimine bağlı” olduğunu söylediler. Yani böyle söylüyorlar, araları hiç iyi değil. Tek vücut değiller. Bunlar zaman zaman birbirlerini kesiyorlar. Ama bunlar Serêkaniyê’de gelip bize saldırdılar. Türkiye tarafından geldiler. Suriye rejimi taraftarı olabilirler mi? Suriye istihbaratı eliyle kurulmuş bir grup olabilir mi? Bilmiyoruz yani. Demek istediğim, Özgür Suriye Ordusu tek bir yapı değil. Biri bir şey söylüyor, öteki başka bir şey.

Biz biliyoruz ki, aynı bizim gibi kendilerini korumak isteyen Araplar var. Biz onları Özgür Suriye Ordusu olarak kabul ediyoruz. Onlarla da zaten anlaşmışız. Biz de onların bölgesine gidersek izin isteriz, aynı şekilde onlar da bizim bölgeye girmek isterse izin ister. Bunun dışında Özgür Suriye Ordusu tanımıyoruz.”

Dış muhalafet, iç muhalafet

“Dışarıda olan muhalefet. Suriye Ulusal Meclisi’nden sonra (Kasım ayında Katar’da) Suriye Ulusal Koalisyonu kuruldu. Bunlar da hiçbir zaman Özgür Suriye Ordusu’nun temsilcisi değil. Koalisyon demokrasiden bahsediyor, modern devletten bahsediyor. Ama ÖSO ben “halifeliği kuracağım” diyor. Diğer bir ifadeyle 1400 sene önceki bir yönetimi getirmek istiyorlar. Şimdi bu demokrasi ile bağdaşır mı? Koalisyon veya Suriye Ulusal Meclisi’nin alandaki silahlı gruplar üzerinde bir etkisi yok. Sürekli Suriye Ulusal Koalisyonu veya Suriye Ulusal Meclisi’nden bahsediliyor ama içerde Suriye Ulusal Koordinasyonu vardır. Biz de bunların içerisindeyiz. Şimdi bunların alanda varlıkları var, partileri var. Hiç kimse bundan bahsetmiyor.”

Biri ötekini bitirene kadar savaşacaklar

“Biz hiçbir zaman Suriye devriminin silahlı olmasını istemiyorduk. Ama başta Türkiye olmak üzere diğerleri çektiler. Şimdi bir iktidar savaşı yürütülüyor. Devrim falan değil. Bizim istediğimiz devrimdir. Birbirlerini öldürüyorlar işte. Bizim istediğimiz böyle değildi ama biz hala varız. Dışarda kurulan muhalefet defalarca yenilendi, çünkü içinde biz yokuz. Halk desteği yok. Halk bizimledir, savaş istemiyor, kan gölüne dönüşmesini istiyor. Rejim istiyor, zaten iki anlayış da birbirlerini kabullenmiyor ve savaşıyorlar. Bir taraf öbür tarafı bitirinceye kadar savaşacaklar. Biz öyle değiliz, biz bir şeyleri kurtaralım diyoruz. Bu ülkeye yazık oluyor.”

SERÊKANIYÊ

“Serêkaniyê bizim için hassas bir bölgeydi. Kürtler de var Araplar da var, başka azınlıklar da. Biz diğer yerlerde rejimi kovarak yönetime el koyduk. Ama Serêkaniyê’de yapmadık. Neden? Burada böyle bir duru, Kürt-Arap çatışmasına dönüşebilirdi. Biz bu konuda hassasız. Bekliyorduk. Kürt tarafı bizim denetimimizdeydi. Güvenliği dahil. Diğer gruplar Arapların olduğu bölgelere gidiyordu. Bizimkilere karışmıyorlardı, biz de onlara yönelmiyorduk. Sonra Türkiye, Halep’te bunu delmeye çalıştı darbe yediler. Afrin’de bazı köylere girmeye çalıştılar, çünkü stratejik köylerdir. Kastel Cundo yakınında bir kamp var. Orada da darbe aldılar, geri çekildiler. Şimdi bu bir Türkiye planı: Serêkaniyê’den girip, oradan doğuya yönelmek. Sınır boyunca YPG güçlerini öldürmek, halkı Güney Kürdistan veya hazırlanan kamplara göçe zorlamak, yani Kürtleri savunmasız bırakmak. Plan buydu. Bunlar Serêkaniyê’de başlamak istediler. Bahsettiğimiz tüm bu bölgelerin en batı noktası Serêkaniyê’dir.

8 Kasım’da Türkiye üzerinden geldiler, burada birbirlerini vurdular. Gittiler Karakol bastılar, istihbarat merkezini bastılar. Onlarca insan öldü. Biz onlara Kürt bölgelerine girmeyin dedik. Devlet de onları vurdu, uçaklarla bombaladılar. Sonunda devlet çekildi. Tek başına kaldılar. Bunlar zafer havasına girdiler. “Devlet önümüzde durmadı Kürtler mi duracak?” diye düşündüler. Başladılar Kürtleri kışkırtmaya. 19 Kasım’da Halk Meclisi başkanını öldürdüler. Daha önce de bazı çabaları olmuştu. Dirbesiyê ve Amude’ye geçmek istemişlerdi ancak YPG güçleri bırakmadı. Serêkaniyê’de hedef alınca kapsamlı bir karşı koyma gelişti. Püskürtüldüler, derslerini de aldılar, geri çekildiler. Gel anlaşma yapalım dediler. Bunları geri çekilmesi ve bir halk meclisi kurulması şartını öne sürdük. Bu Halk Meclisi’nde altı Kürt, dört Arap , biri Süryani ve biri de Çaçan olmak üzere 12 kişilik bir grubun yer almasını ve kenti yönetmesini istedik. Onlar kabul ettiler. Çekilmeye gelince Türkiye sınırları kapattı, geçmelerine izin vermedi. Gidemiyorlardı, Türkiye de zorluyordu onları. Arap mahallelerinde kaldılar. Kürt mahallelerine de geçemiyorlardı. Devlet ikinci sefer kalkıp onları bombaladı. Nasıl olmuşsa, bir Kürt de onlarla ilişkilenmiş, bir kaçı onun evine gitmiş. O ev de bombalandı. 6 kişi orada öldü. Bizim haberimiz yok. Bir Kürt’tür, onları kendi evine almış. Ama yine durmadılar. 4 Aralık günü biri ateş açıyor ve YPG’den bir arkadaş yaralanıyor. Bizimkiler yeniden yöneliyor ve çok sayıda ölüleri oldu. Sonra dediler, “ateş eden bizden değil, Türkiye’nin bir provokatörüdür”. Şimdi Suriye devleti onları vurunca, onlar da YPG’yi arayarak “sizde bizi vuracak mısınız?” diye soruyor. YPG’liler de “yok siz yerinizde durursanız biz size saldırmayız” diye karşılık veriyor. Onlar bizim rejimle bir ilişkimiz olduğunu sanıyor. Uçak onları vurunca “biz de bir taraftan saldıracağız” diye düşünüyorlar. Halen de bizim rejimle olduğumuzu düşünüyorlar. Bizim bağımsız karar aldığımı halen kafaları almadı.”

Kimyasal silahlar var, dış müdahale olmayacak

“Biz daha Suriye’de olaylar başlamadan önce, 2011’in başlarında oturup parti olarak düşünüyorduk: Suriye’de neler yaşanabilir? Dış müdahaleye gelince, biz ‘Suriye’ye dış müdahale olmayacak’ dedik. Neden olmayacak. Çünkü Suriye’nin kimyasal silahları var. Bu silahlar Suriye halkı için değil, İsrail için tehlikedir. Şam’ın çevresinde (kimyasal başlıklı) Scud füzeleri var. Hepsi İsrail’e yönlendirilmiş ve dağların altındadır. Bunları bir çırpıda yok etmek imkansız. 

Eğer rejime saldırı olursa, rejim de bunları kullanacak. İsrail’e karşı kullanacak. O roketler İsrail sınırına çok yakındır. İsrail bütün sınırına Patriot füzeleri koysa bile, o roketler fırlatıldığında Patriotlar müdahale etse bile başlıklar İsrail’in içine düşecek. Uzak bir mesafe olsa farklı olur ancak mesafe çok sınırlı olduğu için, bu roketler gidince, vurduğunda bile başlıklar İsrail içinde düşecek. Kimyasal silahlar İsrail’e karşı kullanılabilir. Bu nedenle dış müdahale zorlaşacak, imkansız olacak. Biz baştan beri düşünüyorduk. Bizim kanaatimiz bu şekildeydi. Ama bir şekilde bunları bertaraf ederlerse, o zaman dış müdahale olabilir. 1992’den beri bu silahlar var, şimdi kalkmış bahsediyorlar.”

Türkiye’deki Patriotların hedefi suriye değil

“Türkiye’ye karşı da hiç kullanılmayacak. Türkiye’ye getirilen Patriotlar’ın amacı farklı. Onlar başka bir savaşın hazırlığıdır. İran’a karşıdır. Suriye’nin kimyasal silahı Türkiye’ye dönük değil, Türkiye sınırında da değil. Patriot füzelerinin menzili 250 kilometredir. Şam’dan Halep’e kadar 300 kilometredir.

Türkiye de Suriye’ye müdahale edemez. Türkiye deyince NATO akla geliyor. Böyle bir müdahale olursa savaş çıkar.”

Güney Kürdistan sınır kapıları

“Halkımızdan siyasi destek de insani destek de istiyor. Biz Güney’le (Federal Kürdistan Bölgesi) sınırımızın açık tutulmasını istiyoruz. En azından hafifletilebilir. “Sen de kalkıp Türk rejimi gibi bunları boğmaya mı çalışıyorsun?” şeklinde bir tepki oluşabilir. Onlara söylediğimizde “evet evet” diyorlar ama pratikte uygulanmıyor.”

Dış temaslar

“Batılı devletler bizimle ilgili değiller ama bizi dinleyen ülkeler var. Anlatıyoruz bazıları dinliyor. Politika “arpa eker” gibi değil, dört ayda hemen sonuç alınmayabiliyor. Ekersin, belki iki sene sonra ürün alırsın. İskandinav ülkeleri fazla Fransız ve İngiliz anlayışına bulaşmamış. Oralarda görüşmelerimiz oldu. Ama diğerleri de dinliyor. Almanya da birkaç defa randevu verdi. Avrupa Parlamentosu ile da bazı ilişkiler geliştirebiliriz. Bizi dinleyen gerçekten ikna oluyor. Politikamızın gerçekçi olduğuna inanıyorlar. Biz bir yere varmadan anti-propagandamız gidiyor.”

Türk elçisi küstah, terbiyesiz!

“Mesela Türkiye elçisi kalkıp (5-6 Aralık tarihlerinde 9.Uluslararası Kürt Konferansı’nın yapıldığı) Avrupa Parlamentosu’na Salih Müslüm’ü “içeri sokmayın” diyebiliyor. Ne hakkın var. Sen kendini ne sanıyorsun. Başka bir devletin işine ne karışıyorsun. Benim seninle bir davam yok ki. Benim davam Suriye’nin içindedir. Niye karışıyorsun. Küstahlıktır bu. Avrupa kimi içeri alıp kimi almayacağını sana, ona mı  danışacak. Senden mi izin alacak. Bu kadar küstahlık da olmaz. Terbiyesizliktir.”

Kaynak: ozgur-gundem.com 14 Aralık 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder