’1991 yılının o felaket günlerinde, çocuklarımızın elbiselerini
topladık, katladık ve kendi imkanlarımızla Güney Kürdistan’daki
kardeşlerimize götürdük.
Kuzey Kürdistan’a ise 30 yıldır kendi
çocuklarımızı gönderiyoruz. Koçgiri’den Kandil’e kadar her dağda, her
vadide Rojava’lı bir çocuğun kanı var, mezarı var. Bugün biz zor ama
gururlu günler yaşıyoruz. Halkımızın bizi yalnız bırakmayacağına
inanıyoruz.’
Bu sözler geçtiğimiz günlerde Ronahi TV’de konuşan Kobanê’li bir amcaya ait.
Batı Kürdistan’daki milyonlarca insanın şu anki duygu ve düşünce dünyasını ifade eden yalın cümleler..
Mesele şu;
Suriye’deki devrim süreciyle birlikte, Batı Kürdistan’da önemli
siyasal gelişmeler yaşanıyor. 19 Temmuz 2011′de başlayan “Rojava
Devrimi” tüm Kürdistan’ın ve Kürt halkının siyasal kaderini belirleyecek
derecede bir öneme sahip.
Rojava halkı kendi öz gücüyle, yönetim ve öz savunmasını oluşturuyor, güçlendiriyor.
Ve bunun bedelini de ödüyor…
Yoğun bir biçimde siyasal, diplomatik ve askeri saldırılarla karşı
karşıya kalmış durumda. Fakat bu yazının konusu bu değil. Bu yazının
konusu Rojava’ya yönelik insani ve ekonomik ambargodur. Bu ambargonun
uygulanmasına Güney Kürdistan yönetiminin ortak olması, Kuzey Kürdistan
ve Türkiye’deki Kürt siyasetinin ise ambargonun boyutlarının farkında
olmaması veya gereğini yapmamasıdır.
Zira oradaki gelişmeler sadece siyaset içerikli refleksler ve açıklamalarla değerlendiriyor. Ama bunlardan daha mühim ve vahim derecede insani sorunlar mevcut. Ekonomik, gıda, ilaç, yakıt, barınma sorunları var.
Bu sorunları görmeyen ve çözüm üretmeyen bir siyasetin anlamı olmaz.
En doğru siyaset insan odaklı, toplum odaklı siyasettir. Bunun dışındaki
siyasal açıklama, başarı ve gelişmenin hiç bir anlamı yoktur.
Bugün Suriye’ye yönelik dış ambargodan dolayı bu ülkeye temel ihtiyaçlar karşılanamıyor. Batı Kürdistan’daki tablonun daha vahimi Suriye’nin diğer kentlerinde de mevcut. Kürtler nispeten daha avantajlılar. Daha avantajlılar zira kendi yönetimlerini oluşturup kendi ekmeğini paylaşıyorlar.
Bu tablodan dolayı doğal olarak Kürtler Şam-Halep güzergahından
ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Geride Türkiye ve Güney Kürdistan hattı
kalıyor. Türkiye tüm kapıları zaten kapatmış durumda. Güney Kürdistan
hükümeti de sınır kapısını kapatmış ve açmıyor!
Yüksek Kürt Konseyinin ambargo ile ilgili sayın Barzani ile yaptığı
tüm görüşmeler sonuçsuz kaldı. Sınırların kapalı tutulması, insani bir
yanı olmayan siyasi hesaplar çerçevesinde gelişmiş görünüyor.
Hesap şu;
“Batı Kürdistan halkı, ekonomik kuşatılmışlık altında kalırsa, o
zaman toplumsal ve siyasal sorunlar ortaya çıkar ve bununla birlikte
halk mevcut siyasal tercihlerini değiştirir.”
Daha açık bir şekilde ifade edecek olursak; Batı Kurdistan halkının
PYD’ye gösterdiği ilgi ve teveccühüne verilmiş bir ceza olarak “insani”
ambargo uygulanıyor. Bu plan hiç kuşkusuz Ankara çıkışlı bir plandır ve
maalesef Güney Kürdistan yönetimi de bu plana dahil ve ortak olmuş
durumdadır. Ayrıca bu planın gereği ve bir başka ayağı olarak ta;
oradaki halk göç ettirtiliyor. Kendilerine Türkiye’ye ve güneye gitmek
serbest kılınıyor ama geri dönmek veyahut gıda alıp götürmek
yasaklanıyor!
Bir çok insan Kuzey Kürdistan’a göç etmek durumunda kaldı. Bazıları
geri döndü, bazıları halen orada ve büyük sorunlarla karşı karşıya.
Fakat tüm bu olumsuzluklara rağmen gidip de Türk devletinden yardım
talebinde bulunmuyorlar. Çünkü beklentileri kendi kurumlarından…
Ama halen Kızıltepe’de, Ceylanpınar’da çamurun içinde yaşıyorlar.
Kızıltepe’nin hemen yanı başında; on beş aile, naylondan çadırlarda,
çamurun içinde yaşadıkça Kızıltepe’de 100 bin kişiyle miting yapmanın
bir anlamı var mı?
Kızıltepe’de belediye kazanmanın anlamı, karşılığı bu mudur?
Aynı sorun Ceylanpınar için de geçerli. Oradan Serêkaniyê’ye gidip
Kürtleri infaz ederek cinayet işledikten sonra Öğretmen Evinin
karşısındaki 3 binada konaklayan çetelerin deşifresi için hiç ama hiç
bir şey yapılmadı…
BDP Eş Genel Başkanı sayın Gültan Kışanak ise, bu saldırılardan çok sonra oraya sembolik bir ziyarette bulundu sadece…
Bugün Rojava’da ilaç, bebek maması, yakıt, giyecek ve yiyecek
ihtiyacı var. Rojava halkı şimdilik var olan imkanlarını birbirleriyle
paylaşarak yaşamını devam ettiriyor. Bu süreç henüz yeni başlamıştır ve
yapılabilinecek, düzeltilebilinecek çok şey var. PYD Eşbaşkanı Salıh
Müslim tüm Kürtlere Rojava için seferberlik çağrısı yaptı. 1991′de
Kuzey ve Güney Kürdistan’a yüz binlerce insan göç etmiş ve hiç biri
dışarıda kalmamıştı. Tüm imkanlara rağmen bugün kalıyorlarsa, herkesin
kendisine “onuru için” soracağı bir soru olmalıdır…
Bir ananın Ronahi TV’ye söylediği bu söz, kendimize soracağımız soru için belki yardımcı olabilir;
‘Bizi açlıkla terbiye etmek istiyorlar ama biz onuru açlığa
değiştirmeyiz. Aç kalırız ama özgürlük ve onur mücadelemizden de
vazgeçmeyiz.’
Kaynak: Firatnews.com 24 Aralık 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder