Türk kamuouyunun umurunda değil ama, Kürt sorunu ile ilgili
çok önemli bir uluslararası gelişme oldu.Nobel Barış Ödülü sahibi emekli
Başpiskopos Desmond Tutu’nun çağrısıyla, Türkiye’de Kürt sorununun
çözümünde diyalogun yeniden başlatılması için Uluslararası Barış
İnisiyatifi (IPI) kuruluşunu ilan etti.
Tutu’nun çağrısıyla kurulan inisiyatifin ilk imzacıları arasında
Tibet’in Ruhani Lideri Dalai Lama, Sinn Fein Başkanı Gerry Adams, ABD
Eski başkanlarından Jimmy Carter, Norveç eski Başbakanı Kjell Magne
Bondevik, İsveç eski Başbakanı Ingvar Carlsson, Finlandiya eski
Başbakanı Paavo Lipponen, Danimarka eski Başbakanı Ander Jorgensen ve
Danimarka eski Dışişleri Bakanı Kjled Olesen gibi isimler bulunuyor.
Bu gelişme PKK’ye karşı izlenen uluslararası izolasyon siyasetinde çok önemli bir dönemece neden olabilir. Adı geçen kişiliklerin oluşturduğu inisiyatif, Abdullah Öcalan’ın şahsında PKK ile Türk devleti arasında diyalogun yeniden başlatılmasını talep etmiştir. Bu talep, PKK’yi “terör” örgütü ve Kürt isyanını da “terörizm” sayan anlayışla keskin bir şekilde çelişiyor. Böyle bir çelişki ortaya çıkınca, Hükümetin PKK’yi bir “suç” örgütü gibi gösterme çabaları da ağır bir yara almış oluyor. Bilindiği gibi, daha önce de Sosyalist Enternasyonal’in son Kongresinde Kürt sorununu Filistin sorunu ile özdeş sayan bir karar alınmış ve sorunun çözümü için Enternasyonal bünyesinde daimi bir komisyon oluşturulmuştu.
Bugün Avrupa Birliği’nin ev sahipliğinde yapılacak olan
Brüksel karşılaşması da bu uluslararası gelişmeler bakımından önemli
bir adım olacak.
Hiç kuşkusuz uluslararası izolasyonu kırma sürecinin henüz
başlangıcındayız. Ancak, buzlar bir kere kırılmaya başlayınca, en küçük
gemiler bile artık “buzkıran” gibi hedefe doğru yol alır.
Son yıllarda, Kürt Özgürlük hareketinin ve BDP’nin uluslararası
arenada etkili kampanyalar yaptığı görülüyor. “Uzun yürüyüşler” gibi,
şimdi de PKK önderinin özgürlüğü amacıyla başlatılan ve milyonları
kapsama hedefini önüne koyan imza kampanyası ve diğer etkinlikler,
giderek etkisini gösteriyor. Hiç kuşkusuz bu gelişmelerde Türk
devletinin zindanlarında 68 gün süren açlık grevinin rolü önemlidir;
grevciler Batı’daki Kürt demokratik kuruluşlarının çabalarıyla seslerini
dünya ölçüsünde duyurdular ve Kürt sorununa karşı varolan duyarsızlık
duvarında önemli bir gedik açtılar.
Bölgedeki son gelişmeler, devletler arasındaki mevzilenmenin de Kürt
Özgürlük hareketi için elverişli koşullara yol açacak yönde değişmekte
olduğunu gösteriyor. Şu ana kadar hiçbir devletin “resmi” ya da fiili
desteğini alamayan Kürt Özgürlük hareketi, yeni bölgesel koşullarda,
artık kendi bağımsız iradesinden ödün vermeden uluslar arası nitelikte
ittifaklar kurma potansiyeline sahiptir.
Bölgede çatışan güçler,
Kürtlerin desteğine her zamankinden daha fazla muhtaçtır. Yalnız Rojava
bile bu gerçeği anlamaya yardımcı olabilir. Şu anda Türkiye PYD’ye
“itiraz” etse bile, Rojava halkının desteğini kazanmadan Suriye
sorununda tek bir adım atamaz; bu HSO için de Esad rejimi için de
geçerlidir. Bu da gösteriyor ki, bölgede hiçbir güç Kürtler kadar farklı
alternatiflere sahip değildir. İran-Irak-Türkiye ve Suriye bölgesinde
bilek güreşine tutuşan Rusya, Çin ve ABD, AB dört parçadaki Kürt halkını
ve onun örgütlü güçlerini, birbirlerine karşı yürüttükleri çatışmada
ihmal edemezler.
Denebilir ki, bu devletler aslında her zaman “birbirlerine
karşı” “Kürt kozunu” tarih boyunca kullanmışlardır. Bu doğrudur. Ama
artık “Kürt kozu” bizzat Kürtlerin kendi ellerindedir. Vaktiyle Kürtleri
birbirlerine karşı kullanan devletlerin karşısında artık yeni bir “Kürt
gerçeği” var. O artık örgütlü, ulusal demokratik birlik yolunda muazzam
mesafeler almış bir aktör. Artık hiçbir devlet Kürt halkını
“kullanılacak bir koz” sayamaz.
Eğer bu kanlı ortam bir “oyun” ise, Kürt halkı bu oyunda
elden ele geçen bir “koz” değil, elinde kendi “kozlarını” kullanan bir
“oyuncu”dur. Yeni durum budur ve o nedenle uluslar arası arenada zaman
Kürt halkından yana işlemektedir.
Kaynak: Veysi SARISÖZEN (Yeni Özgür Politika) 07 Aralık 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder