18 Nisan 2013 Perşembe

Demirtaş’ dan 3 Aşamalı Çözüm Süreci

selahattin demirtaş
Berlin’de Rojava konulu uluslararası konferansta konuşan BDP Eşbakanı Demirtaş, ‘Çözüm sürecinin hazırlık devresindeyiz’ dedi.

Demirtaş üç aşamalı çözüm sürecini şöyle özetledi: GERİ ÇEKİLME; ANAYASAL REFORM ve NORMALLEŞME SÜRECİ

ÜÇ AŞAMALI ÇÖZÜM SÜRECİ

Almanya Berlin’de yapılan Rojava konferansında konuşan Demirtaş, çözüm sürecine ilişkin açıklamalarda bulundu. Demirtaş, “Üç aşamalı sürecin hazırlık devresindeyiz. Bu hazırlık yeterli düzeyde olursa Öcalan’ın çekilme çağrısı yapmasını bekliyoruz” dedi

GÜVEN İÇİN PRATİK ADIM ATILMALI

Çift taraflı ateşkesin yaşandığını belirten Demirtaş, en büyük sorunun güvensizlik olduğunu kaydetti. Demirtaş, “Tarihi kökleri olan güvensizlikler var. Bunları aşmak kolay değil. Güvensizliklerin sözle değil, pratik adımlarla aşılmasını istiyoruz” dedi

Demirtaş’la ortak açıklama yapan PYD Eşbaşkanı Salih Müslim ise, “Saldırılar, Esad rejiminin yüzüdür. Bir yandan gitmek istemeyen rejim var, diğer yandan ise buna karşı direnen rejim var. Kendimizi iki güce karşı savunuyoruz” dedi.

Hazırlık sürecindeyiz

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki çözüm sürecine dair sürecin üç aşamalı olduğuna dikkat çekti. Demirtaş “İlk aşamanın hazırlık sürecindeyiz. Yani ilk sürecin başlaması için hazırlıkları yapıyoruz. Bu hazırlık yeterli düzeyde organize edilirse Öcalan’ın geri çekilmesi için çağrı yapmasını bekliyoruz. Aşamalar şöyle; geri çekilme; anayasal reform ve silahların bırakılarak normalleşme süreci.”

Kavga edilenle barış olur

Şu anda iki taraflı ateşkes yaşandığını belirten BDP lideri “Sürecin en büyük sorunu güven sorunudur. Tarihi kökleri olan güvensizlikler var. Bunları aşmak kolay olmuyor. En azından sağlam pratik adımlarla çözüme gitmeye çalışıyoruz. Güvensizlikleri sözle değil, pratikte atımların atılmasını istiyoruz” dedi.

Bu üç süreçle de Kürt sorunu tamamen çözülmeyeceğini savunan Demirtaş “AKP hükümetiyle barış yapılacağına inanıyor musunuz?” şeklindeki soruya ise şu yanıtı verdi: “Bu hükümetle çözüm olacağına inanıyoruz. Çünkü çözüm dostla değil, kavga edilenle olur. Meyveler olgunlaştığında toplanması daha sonra işe yaramaz. Makul bir hızla süreç ilerliyor, bu kararlılık olduğu sürece de bir tehlike görülmüyor.”

Rojava Öcalan’ın fikir devrimi

Berlin’de iki bölüm olarak hazırlanan “Rojava” konulu konferans, değişik çevrelerin katılımıyla dün gerçekleştirildi. Sosyal Demokratlar Partisi (SPD) Eyalet Milletvekili Robert Schaddach, Civaka Azad ve Diyalog-Kreis kuruluşları tarafından organize edilen konferansta bir çok aydın ve ülkeden büyük elçilik temsilcilerinin yanı sıra PYD eşbaşkanı Salih Müslim ve BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş konuşmacılar arasında yer aldılar.

Birlikten yanayız

Rojava konferasının ilk bölümünde PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Esat rejiminin son saldırılarının Kuzey Kürdistan’daki barış ve çözüm sürecinden dolayı gerçekleştiğini Kuzey Kürdistan’daki barış ve çözüm sürecinin Rojava’yı direkt etkilediğini belirtti. Diğer halklarla kardeşçe yaşamak istiediklerini, Ezidiler ve Süryaniler olmak üzere diğer etnik gruplarla hiç bir fark gözetmeksizin binlerce yıldır birlikte yaşamakta olduklarını belirten Müslim; “Cami ve Kilise arasına hiç bir fark koymadık.” dedi. Halep’te son günlerde Kürtlere karşı artan saldırılara da dikkat çeken Müslim; “Son saldırılar Kuzey’deki barış sürecinden dolayı yapılıyor. Bu yüzden Kuzey’deki barış ve çözüm sürecinin direkt olarak sadece bize değil, bütün Ortadoğu’ya etkisi var.”dedi. Kendilerine “Ne istiyorsunuz?” diye şeklinde sık sık soru yöneltildiğini belirten PYD lideri “Biz bütün Kürtlerin birlikte yaşacağı bir Kürdistan konfederal yönetimden yanayız” yanıtını vererek sözlerini bitirdi.

Kürtler çözecek

Ortadoğu uzmanı Michael Lüders, Suriye krizinin çözülmesi için öncelikli olarak ABD ve Rusya’nın anlaşması gerektiğine dikkat çekti. Türk hükümetinin Öcalan ve PKK ile yaptığı müzakerelerin Suriye’nin geleceğini etkileyeceğini ve Kürtlerin mücadelesinin Suriye’nin geleceğini söyleyen Lüders, “Rusya, Çin ve İran, Esat rejimi yanında yer alıyorlar, ama onu sevdikleri için, bu birliktelik sadece jeostratejik bir birliktelik” dedi.

İki güce karşı savunuyoruz

Türkiye, Suriye muhalefeti ve Esat rejimiyle ilişkiler konularındaki sorulara Müslim “Batılı güçlerle ilişkilerimiz var. Fakat galiba şansızlığımızdır; biz daha görüşmelere başlamadan bize karşı anti-propagandalar başlıyor. Bunun başında da Türkiye geliyor. Bizim PKK’ye bağlı olduğumuzu ve rejim yanlısı olduğumuzu iddia ediyorlar. Bu yüzden gittiğimiz her yerde kendimizi anlatıyoruz” dedi. Suriye’deki iç savaşın Arap Birliği’nin kararıyla arttığına dikkat çeken Müslim “Saldırılar, Esat rejiminin yüzüdür. Rejim daha önce özgürlük ve demokrasiden söz ediyordu, şimdiki kavga ise bir rejim savaşıdır. Bir yandan gitmek istemeyen rejim var, diğer yanda ise buna karşı direnen rejim var. Biz kendimizi iki güce karşı savunuyoruz; hem muhaliflere ve hem de rejime karşı” diye konuştu.

“Türkiye ile herhangi bir görüşmeniz var mı?” şeklinde soruya ise “Böyle bir şey söz konusu değil. Davutoğlu bazen medya yoluyla mesaj gönderiyor, biz de buna yine medya üzerinden yanıt veriyoruz” dedi. Muhaliflerin Kürtleri bir halk olarak kabul etmek istemediğine dikkat çeken PYD lideri devamla şöyle konuştu: “Arap muhalefeti Kürtlerin haklarının anayasada yer almasından yana değiller. Demokrasinin savunulması gerekiyor. Bu yüzden demokrasiyi savunacak kimse yoksa o zaman demokrasi daha tohumken yok edecek birçok güç ortaya çıkar. Bunu koruyacak olanlar da halktır. Bunun için de bütün halkı örgütlemişiz. Silahlarımız da halkımızdandır. İstesek de kimse silah vermiyor.”

Rojava devrimi ilk model

Oturumun son bölümünde söz alan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Türkiye ve Kürdistan’ın kuzey ile batı parçaları arasındaki ilişkilere değindi. Geçen yüzyılın Kürtlerin kendisini bir halk olarak ispatlama mücadelesiyle geçtiğini belirten Demirtaş “Kürtler geçen yüzyılda yaratılan değerlerin sonuçlarını görmek istiyor. Artık kimse Kürt halkını inkar edemez. Şunu çok iyi gördük; kendi içimizde parçalanmak yok olmakla eş değerdir” dedi.

Bölgede yaşayan halkların kan dökmeden barış içinde yaşamasının mümkün olduğunu belirten Demirtaş “Öcalan’ın felsefesi de bu temelde zaten. Rojava devrimi aynı zamanda Öcalan’ın da fikir devrimidir. Orada halklar birlikte demokratik haklar çerçevesinde yaşıyor. Bu model diğer ülkeler Türkiye ve İran için de geçerlidir. Ulus modeli aşılmadığı sürece krizler ve çatışmalar sürecek” diye konuştu.

Demirtaş “Ne zaman ki Türkiye, Esad’ın gitme ihtimalini gördü o zaman politikasını da değiştirdi. Türkiye şu anda Suriye’de çözüm değil, sorunun merkezindedir” dedi. Zamanında Erdoğan’a “Eğer Suriye’de çözüm istiyorsanız, önce kendinizden başlayın” şeklinde görüşlerini bildirdiklerini hatırlatan BDP lideri devamla şöyle konuştu: “Geldiğimiz nokta gösteriyor ki geç de olsa bu konuda gelişmeler yaşandı. Eğer ilk yıllarda Türkiye, Kürt sorunun çözümü için atım atsaydı Suriye krizi bu kadar derinleşmeyecekti. Çözüm süreci şüphesiz Suriye Kürdistan’ı da etkileyecek.”


Kaynak: ozgur-gundem.com 18 Nisan 2013

Öcalan: CHP Destek Vermezse Biter

pervin buldan
BDP Grup Başkanvekili Buldan, PKK Lideri Öcalan’la gerçekleştirdikleri 5. toplantının ayrıntılarını anlattı. Buldan, Öcalan’ın ‘CHP sürece destek vermezse biter’ dediğini aktardı.

BDP Eşbaşkanı Kışanak ise CHP’ye ‘Çözüm Komisyonu’na katıl’ çağrısı yaptı.

CHP SÜRECE KATKI SUNMALI

BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile birlikte geçtiğimiz günlerde İmralı’ya giderek PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşen BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, görüşmeye dair ayrıntıları anlattı. Öcalan ile görüşmelerinin bir buçuk saat sürdüğünü söyleyen Buldan, selamlaşmanın ardından hemen masaya geçerek gündeme ilişkin görüş alışverişi yaptıklarını, aktarım ve izlenimler üzerine görüştüklerini belirterek, kendi aktarımlarının ardından Öcalan’ın gündeme ilişkin belirlemelerini yaptığını söyledi.

CHP komisyona katılmalı

Buldan, sürecin devlet ile Öcalan arasında ortak yürütüldüğünü belirttikten sonra şunları ifade etti: “Bizim dışımızda da kendi görüşmeleri oluyor. Bu görüşmeler çerçevesinde Sayın Öcalan’ın süreçle ilgili beklentileri var. Birinci aşama, ikinci aşama ve üçüncü aşama diye nitelendirdiği bir yol haritasından bahsediyor. Birinci aşamada daha çok komisyonların kurulması, hem akil insanlar komisyonu hem de Meclis bünyesinde kurulacak olan komisyon ve bir de geri çekilme meselesi var. Bu komisyonlar zaten kuruldu. Buna ilişkin Sayın Öcalan çok fazla bir görüş belirtmedi. Ancak özellikle Meclis’te kurulan komisyona CHP’nin mutlaka milletvekili vermesi gerektiğini ifade etti. Çünkü CHP bu sürece katkı sunmazsa, bu sürecin dışarısında kalırsa, bu süreçten sonra CHP kendisini bitirir dedi. Dolayısıyla CHP’nin sürece ilişkin tavrı net olmalı. Komisyona üye vererek bence bu tavrını netleştirebilir. Sayın Öcalan da bu konuda hem iki komisyonun kurulması hem de geri çekilme meselesinin tamamlanması ile birlikte ikinci aşamaya geçileceğini ifade ediyor.”

İkinci aşama önemli

“İkinci aşama” diye adlandırılan süreç içerisinde bazı yasal ve anayasal değişikliklerin yapılması gerektiğine vurgu yapan Buldan, söz konusu değişiklikler hakkında şunları söyledi: “Yol temizliği dediğimiz meselenin gündeme alınması gerekiyor. Terörle Mücadele Kanunu’nun kaldırılması ve TCK’de bazı değişikliklerin yapılması gerekiyor, bunlar önemli. Seçim Yasası dediğimiz, barajın indirilmesi, hazine yardımı gibi, yol temizliği dediğimiz bütün meseleler ikinci aşamada gündeme gelecek olan ve konuşulacak olan meseleler. Bunlar daha çok geri çekilme süreci tamamlandıktan sonra konuşulabilecek konular. Kürtlerin, Türkiye’de yaşayan bütün halkların gündeminde olması, bu konuya ilişkin herkesin artık taleplerini söylemesi ve bu talepleri hükümetin önüne koyması gerektiğini düşünüyoruz. Belki bunlar daha sonra konuşulacak meseleler ama birinci aşama bittikten sonra biz de BDP olarak bu eylem ve etkinliklerimizi yaparak süreçte rol oynayacağız. Bunun hazırlıkları var, esas demokratik Türkiye şekillenecekse ikinci aşama dediğimiz süreçte şekillenecek ve her şey orada belki belli olacak. Dolayısıyla bu süreç önemli.”

Yeni mektup bekliyoruz

KCK yöneticilerinin Sırrı Süreyya Önder ve BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş aracılığı ile gönderdiği mektubun Öcalan’a teslim edildiğini belirten Buldan, Öcalan’ın yeni bir mektup yazdığını ve bunun Kandil’e ulaşması gerektiği yönünde bilgi verdiğini aktardı. Birkaç gün içinde Öcalan’ın mektubunun kendilerine teslim edilmesini beklediklerini söyleyen Buldan, mektup ellerine geçer geçmez Kandil’e ulaştıracaklarını; ancak mektubun içeriğine dair bilgileri olmadığını ifade etti.

Öcalan sürece çok hakim

Buldan, sürecin çok sıkıntılı ve sancılı bir süreç olduğunu ifade ederek, buna rağmen Öcalan’ın umutlu olduğunu belirtti. Sürecin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi için herkesin hassasiyet içinde olması gerektiğini dile getiren Buldan, “Sayın Öcalan süreçten umutlu. Ben Sayın Öcalan’ın sürece çok hakim olduğu kanısındayım. En azından gözlemlerimi ifade etmek isterim. Sürece çok hakim, her şeyi yakından takip ediyor. Gündeme çok hakim, gündemi çok yakından takip ediyor. Sadece Türkiye’de de değil, dünyadaki ve Ortadoğu’daki gelişmeleri çok yakından takip ediyor. Bu konuda analizler yapıyor, görüşlerini belirtiyor, ifade ediyor. Ben Sayın Öcalan’ın süreçten beklentili olduğunu, iyi gittiğini de ifade ettiğini söyleyebilirim” diye belirtti.

Öcalan da isim önermiş

Akil İnsanlar Komisyonu oluşumu hakkında konuşan Buldan, Öcalan ile devlet heyeti arasında yapılan görüşmelerde Öcalan’ın bazı isimleri zikrettiğini ve önerdiği kişilerin de genel olarak komisyona alındığını belirtti. Buldan son olarak Öcalan’ın sağlık durumunun oldukça iyi olduğunu ve bir probleminin bulunmadığını sözlerine ekledi.

Süreç hassas, herkes dikkatli olsun

Öcalan’ın Hizbullah’ın bölgede yeniden hareketlenmesine dair değerlendirmeleri olduğunu söyleyen Buldan, özellikle Dicle Üniversitesi’nde yaşanan olaylara ilişkin Öcalan’ın gençlerin provokasyona gelmemesi konusunda uyarıda bulunduğunu söyledi. Buldan, “Süreç hassas bir süreç, herkes bu süreci bozmak için uğraşabilir; ama bizim bu hassasiyeti korumamız gerekiyor. Tabii ki gençlik yaşamın her alanında kendini örgütleyecektir; ama bu süreçte provokasyonlara gelmemek için çaba sarf edecektir. Gençliğe ilişkin böyle bir çağrı var. En azından sizin aracılığınızla gençlere, genç arkadaşlarımıza bu duyuruyu, bu açıklamayı yapmak istiyoruz. Gençlik tabii ki bu sürecin motor gücüdür. Bu gücünü de iyi bir şekilde kullanabilmek için iyi bir örgütlenme ile bir araya gelebilme, sürece müdahil olabilmek durumundadır. Dicle Üniversitesi’nde yaşananlar hepimizi üzmüştür; ama bunun süreci bozmak isteyenlerin bir oyunu olduğunu da hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla bu oyunlara gelmememiz gerekiyor” dedi.


Kaynak: ozgur-gundem.com 18 Nisan 2013

AB Barış Sürecinde Sorumluluk Almalı

ahmet türk
AP Genel Kurulu’nda bugün Türkiye İlerleme Raporu gündeme gelecek. Kürt sorununun konuşulacağı toplantı öncesi DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk, AP Birleşik Sol Grubu yetkilileriyle görüştü. Türk, “AB tarihi süreçte ciddi sorumluluk yüklenmeli” dedi.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Ahmet Türk ve BDP Avrupa temsilcisi Faruk Doru Avrupa Parlamentosu Genel Kurulunda tartışılacak Türkiye raporuna dair Kürt halkının beklentilerini ve yeni sürece yönelik görüş beklentilerini dile getirmek için çalışmalarına başladı. AP Birleşik Sol Grubu Kürtlerin içinde bulunduğu yeni süreçten daha geniş kapsamda haberdar olmak için kendi  grup toplantısı gündemini bir bütünen iptal ederek DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk’e ayırdı.

Barışın Koşulları Sağlansın

PKK Lideri Abdullah Öcalan ile devlet arasındaki görüşmelere dikkat çeken Türk, Kürt tarafının taleplerinin halkların kardeşliğini temel alan, herkesin ana dilinde eğitim hakkına sahip olduğu ve çoğunlukta olduğu bölgede yönetim hakına kavuşmuş, eşit haklar bazında birlikte yaşamayı öngören bir yaklaşıma dayandığını bunların ise demokratik bir ülkede çok rahatlıkla karşılık bulacak talepler olduğuna vurgu yaptı. Türkiye’de hazırlanmakta olan yeni anayasanın artık inkar ve asimilasyona, milliyetçiliğe, ırkçılığa geçit vermemesi gerektiğini belirten Türk, Kürtleri varlığı ve hakları ile tanıyan bir yaklaşım ile ancak kalıcı barış koşullarının inşa edilebileceğini dile getirdi.

Kürtler Ortadoğu’da Aktör

Türkiye’de Kürt tarafının stratejik ve tarihi bir süreci başlattığına, AB’nin bunu görmesi ve artık ciddi olarak sorumluk üstlenmesi gerektiğine vurgu yapan Türk, daha önce insan haklarını ve halkların kardeşliğini ekonomik ve benzeri çıkarlarının çok üstünde tutan AB’nin Kürt ve Ortadoğu gerçeğine bir kez daha bakması gerektiğine dikkat çekti. Kürtlerin artık Ortadoğu’da hatırı sayılır bir aktör ve demokratik güç sahibi olduğunu dile getiren Türk, AB, Kürt ve Türklerin yeni bir sınavdan geçtiğini söyledi.

Kürt Konferansı Yakında

Kürtler arasında bir gönül birliğinin olduğuna hatırlatan DTK Eşbaşkanı, başta Güney Kürdistan yetkilileri olmak üzere İran ve Suriye Kürt temsilcileri ile gerçekleştirdikleri görüşmelerde uluslararası bir Kürt konferansının da gündemde olduğunu ve bunun çok yakın bir zamanda büyük olasılıkla Güney Kürdistan’da gerçekleşeceğini söyledi.

İlerleme Raporu Görüşülecek

DTK ve BDP heyetinin, aralarında politik grup başkanları ve dış ilişkiler komisyonu üyeleri ve Türkiye masası ile Kürt meselesi ile yakından ilgilenen pek çok parlamenterle görüşmeler yapacağı öğrenildi. Söz konusu görüşmelerde; bugün saat 17.00’de Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda tartışmaya açılacak olan Türkiye İlerleme Raporuna dair Kürtlerin beklentilerinin dile getirileceği ve Türkiye’de başlatılmış olan yeni sürece dair AB’nin göre ve sorumluklarına dikkat çekileceği bildirildi. Kürt heyetinin 17 Nisan Çarşamba saat 15.00’de ise AP basın merkezinde “AB Türkiye ilişkileri ve Kürt meselesine barışçı bir çözüm yolunda Erdoğan ile Öcalan arasındaki müzakereler” başlığı altında AP Sol grubunun organize ettiği bir basın toplantısı düzenleyecek.

Kaynak: ozgur-gundem.com 18 Nisan 2013

KON-KURD’dan Avrupa Kürt Gençlik Konferansı

konkurd
Avrupa’daki Kürt gençleri, demokratik çözüm süreci kapsamında buluşuyor. Konferansı, Avrupa Kürt Dernekleri Konfederasyonu (KON-KURD) organize ediyor.

Konuya ilişkin KON-KURD tarafından yapılan açıklamaya göre, ‘Avrupa’daki Kürt gençleri demokratik çözüm sürecini tartışıyor’ adıyla yapılacak 2 günlük konferans, 27-28 Nisan 2013 tarihlerinde gerçekleşecek. Almanya’nın Troisdorf kentinde düzenlenecek konferansın temel gündemini, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın bu yılki Amed newrozunda ilan ettiği Kürt sorununda demokratik çözüm sürecinde, Avrupa’daki Kürt gençlerinin yeri, kurumsal ve örgütsel yeniden yapılanma ihtiyacına ilişkin çözüm tartışmaları oluşturacak. Yine özel olarak Avrupa’daki Kürt ve Kürdistan gençliğinin sosyal, eğitsel, kültürel, sportif, vb. Sorun ve ihtiyaçlarının tespiti, bunların giderilmesine dönük çözümler, dört parçadan ve değişik sosyal-mesleki kategorilere mensup Kürt gençleri tarafından kapsamlı biçimde tartışılacak.

2 GÜNDE 4 PANEL YAPILACAK

Sözkonusu konu ve gündemlere ilişkin de 4 ayrı panel yapılacak. Buna göre konferansın birinci günü 27 Nisan Cumartesi günü, 12.00-15.00 saatleri arasında, konuşmacı olarak KNK üyesi Nilüfer Koç’un katılacağı, ‘Kürdistan’daki son siyasal durum’ başlıklı panel düzenlenecek. Aynı gün 15.30-18.00 saatleri arasında yapılacak ikinci panelde ise, PYD üyesi Şerwan Hesen’in konuşmacı olduğu, ‘Batı Kürdistan’daki siyasal ve sosyal devrim’ konusu tartışılacak.

Konferansın ikinci günü olan 28 Nisan Pazar günü de, 10.00-12.00 saatleri arasında gazeteci-yazar Meral Çiçek’in konuşmacı olduğu, ‘Avrupa’daki Kürt gençliği’ paneli düzenlenecek. Günün ve konferansın son oturumuysa, 14.00-17.00 saatleri arasında, katılımcı gençlerin moderatörlüğünde katılımcıların çözüme ilişkin görüş ve önerilerinin dile geleceği, serbest tartışmalar tarzında gelişecek.

GENÇLERE KONFERANSA KATILIM ÇAĞRISI

Avrupa’daki Kürt ve Kürdistan gençlerinin konferansa katılması için çağrıda bulunan KON-KURD, son olarak görüş ve önerileriyle katkı sunmak isteyen gençlerin, konferans hakkında daha fazla bilgileri, kendilerine bağlı federasyon ve dernekler üzerinden alabileceklerini bildirdi.

Konferansın adresine ilişkin de şu bilgiler verildi:

Mehrz weckhalle Helmholtz Str. 53840 Troisdorf (Friedrich-Wilhelms-Hutte)
Deutschland


Kaynak: firatnews.biz 18 Nisan 2013

İran’daki Depremde 35 Ölü

iran
İran’ın güneyinde dün meydana gelen Richter ölçeğine göre 7.7 büyüklüğündeki depremde İran’da 1, Pakistan da ise en az 34 kişinin öldüğü belirtildi.

İran kaynakları dünktü depremde ölenlerin sayısı konusunda çelişkili rakamlar verdi. Son açıklamalara göre, İran tarafında sadece 1 kişi öldü.

Uzmanlar sarsıntının şiddetinin çok büyük olmasına rağmen hasarın az oluş nedenini depremin yerleşim bölgesinden uzakta ve yerin çok derininde meydana gelmesinden kaynaklandığını bildirdi.

İran kaynakları Sistan- Belucistan eyaletindeki depremin, yerin 95 kilometre derinliğinde meydana geldiğini belirtti. ABD kaynakları ise, depremin 7.8 büyüklüğünde ve yerin 82 kilometre derinliğinde olduğunu açıkladı.
Komşu ülkeleri de etkileyen İran depremi, Pakistan’da en az 34 kişinin ölümüne ve 80′in üzerinde kişinin yaralanmasına neden oldu.

Kaynak: yuksekovahaber.com 18 Nisan 2013

CHP’de Çözüm İstifası!

gülseren onanç
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülseren Onanç, görevinden istifa etti.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülseren Onanç’ın, partisinin MYK toplantısının ardından Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile konuştuğu ve istifasını sunduğu öğrenildi.

Onanç, “CHP’ye oy verdim diyenlerin yüzde 65′i barış sürecini destekliyor. Bu, çok önemli bir orandır. Sürecin neler içerdiğini bilmediği halde, bu sürecin barışa evrilmesi gerektiğine inanan bir CHP var” sözleriyle dikkat çekmişti.


Kaynak: yuksekovahaber.com 18 Nisan 2013

‘ROBOSKİ Çözülmeden Barışa Güvenimiz Olmaz’

roboski
Roboskili aileler, Şırnak’ın Uludere ilçesinde kendileri ile görüşmek isteyen AKP bölge milletvekillerinin talebini reddetti. Aileler, “Aileler ile Uludere’de görüşmek istediler.

AKP bölge milletvekillerinin Şırnak’ta gerçekleştirdikleri ziyaretler sırasında Uludere ilçesinde Roboskili ailelerle yapmak istedikleri görüşme, Roboskili aileler tarafından reddedildi. AKP’li vekillerinden oluşan heyetin Uludere’ye gelişine tepki gösteren ve katliamda kardeşi Nadir Alma’yı yitiren Hikmet Alma, “AKP’li vekillerin Uludere’ye geleceğinden haberimiz vardı. Aileler ile Uludere’de görüşmek istediler. Ancak biz aileler bu talebi reddettik. Tepkimizin ne olacağını bildikleri için de Roboski’ye gelmediler. Daha önce Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan’ı ve Uludere Meclis Alt Komisyonu’nu burada ağırladık. Fakat katliamın aydınlatılması için hiçbir adım atılmadı ve katliamın üstü örtüldü” diye konuştu.

‘Silahlara veda diyen Başbakan silahlandırıyor’

Kürt sorunu ekseninde devam eden siyasi gelişmeleri değerlendiren Alma, “Barış sürecinde silahlara veda diyen Başbakan sadece Uludere ve köylerinde son bir haftada 205 kişiye koruculuk adı altında silah verdi. Burada iş imkânları kısıtlı olduğu için gençler koruculuk sistemine mecbur bırakılıyor. Ve kaçakçılıkla geçimini sağlayan gençler koruculuğa zorlanıyor. Korucuların üretime hiçbir katkıları olmuyor herkes kendi evinde oturmuş maaşını alıyor. Amaç sadece Kürt halkının kendilerini desteklediğini göstermektir. Başka türlü ne diye halkı silahlandırıyorlar. Hükümetin niyeti ekonomik durumumuzu düzeltmekse bunu silah adı altında yapmasın” şeklinde konuştu. Roboskili aileler olarak katliamın yaşandığı günden bu güne her feryat edişlerinde faillerin yargılanmasını, onurlu bir barışın sağlanmasını temenni ettiklerini ifade eden Alma, “Ancak barış süreci denilen süreçte AKP hükümetinin attığı adımları hiç inandırıcı ve samimi bulmuyoruz. Çok açık bir şekilde gerçekleştirilen bir katliam var ortada ve sorumluları hala dışarıda. Akil insanların yapması gereken ilk iş Roboski katliamının aydınlatılması olmalı, aksi takdirde bu topraklara barışın gelmesi mümkün değildir” dedi. Nadir Alma’nın annesi Azime Alma ise, AKP heyetinin hangi yüzle karşılarına çıkmak istediğini merak ettiğini söyleyerek, “Ne yüzle geliyorlar. Çocuklarımızı katleden ve katillerini koruyan bir zihniyetle bir araya gelmemiz mümkün değil” şeklinde konuştu.

‘Roboski katliamı aydınlatılmadan barışa güvenimiz olmaz’

Katliamda yaşamını yitiren Selam Encü’nün annesi Semire Encü de, AKP’li vekillerin Uludere’ye gelişlerine tepki göstererek, “Roboski katliamı aydınlatmadan hangi yüzle geliyorlar” diye sordu. Katliamcı zihniyetler ile görüşecek bir şeylerinin olmadığını dile getiren Encü, “Roboski katliamı aydınlatılmadan barışa güvenimiz olmaz. Önce devletin yaptığı kirlerden arınması gerekiyor. Devletin attığı adımla barışın sağlanması mümkün değildir. Cezaevlerinde bulunan tutukluların bırakılması ve artık akan kanın durmasını istiyoruz. Selam oğlumu katliamda kaybettim evlat acısı kadar zor bir şey olamaz. Barış olursa Bilal oğlum yaşasın istiyorum” dedi.

‘Barışın yolu Roboski’den geçer’

Katliamda yaşamını yitiren, Mehmet Ali Tosun’un kardeşi Rahşan Tosun, AKP’li vekillerin görüşme taleplerini kabul etmediklerini kaydederek, “Kardeşlerimizin katilleri ile bir araya gelmemiz mümkün değil. Bu kan duracak, anaların gözyaşları silinecekse biz bekleriz. Ancak daha önce de geldiler. Boş boş gelip gidiyorlar. Bizim ikiyüzlü insanlarla görüşmemiz olmaz” diye konuştu. Bombardımanda yaşamını yitiren Serhat Encü’ün ağabeyi Veli Encü de, “Başlatılan barış süreciyle de katliamı unutturmaya çalışıyorlar. Ancak Roboski katliamı AKP hükümetinin yakasında kara bir leke olarak kalacaktır ve bu katliamı gerçekleştirenler bir gün mutlaka adaletin önüne çıkarılıp hesap vereceklerdir” diye kaydetti. “Hükümet samimi bir barış süreci yürütmek istiyorsa önce Roboski katliamıyla başlamalıdır” diyen Encü, “Barışın yolu Roboski’den geçer. Biz onurlu bir barışı destekliyoruz. Bir taraftan barıştan bahsedip diğer yandan sivil insanları silahlandırıp koruculaştırmak, halkı kandırmaktır” ifadelerini kullandı.

Kaynak: DİHA 18 Nisan 2013

Kürt Ergenekonu Açılsın, Hakikatleri Araştırma Komisyonu Kurulsun

altan tan
Haber Türk’te yayınlanan ve Didem Arslan Yılmaz’ın sunduğu “Türkiye’nin Nabzı” programına katılan BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, önemli açıklamalarda bulundu.

Haber Türk’te yayınlanan ve Didem Arslan Yılmaz’ın sunduğu “Türkiye’nin Nabzı” programına katılan BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, önemli açıklamalarda bulundu. Dicle Üniversitesi öğrencileri arasında yaşanan tatsız hadiselerin masaya yatırıldığı programda canlı yayın konuğu olan Altan Tan, 90’lı yıllarda yaşanan acı olayları hatırlatarak, şunları söyledi:

OLAYLAR SÜKÛNETE KAVUŞMUŞTUR

“Dicle Üniversitesi’nde tatsız olaylar yaşandı ama sivil toplum kuruluşlarının ve kanaat önderlerinin, sözü dinlenir insanların araya girmesiyle tekrar huzur sağlandı, akl-ı selim hakim oldu. Bugün itibariyle olay sükûnete kavuşmuştur. Benim açımdan oradaki herkes benim kardeşimdir; yaralanan da, yaralayan da. Yanlış yapmışlardır; ama herkes hatasını anlamıştır.

90’LI YILLARDAKİ 3 LİDER DE YAKIN ARKADAŞIMDI

90’lı yıllarda Kürdistan’da “İslamî hareket” olarak nitelenen üç hareket vardı: Biri Hüseyin Velioğlu’nun liderlik ettiği İlim grubu, biri Fidan Güngör’ün liderlik ettiği Menzil, biri de İzzeddin Yıldırım’ın liderlik ettiği ve Nûbihar çevresi etrafında kümelenen Kürt Nurcular.

Üç lider de şu anda yaşamıyorlar. Ve ben bu üç lideri de yakinen tanıdım, arkadaşlıkta bulundum. Meselâ Hüseyin Velioğlu’yla ve Fidan Güngör’le biribirimizin evlerine ve işyerlerine gidip gelecek kadar bir hukukumuz oldu. Yine aynı şekilde, İzzeddin Yıldırım bir Ramazan günü evinden kaçırılıp faili meçhul bir olayla öldürüldüğünde, morgda cesedini teşhis edenlerden biriydim. Bu derece yakın bir hukuğum vardı aralarında.

Başbakan Erdoğan’ın başdanışmanlarından biri de, İzzeddin Yıldırım’la üniversite okurken aynı evde kaldıkları bir yakın arkadaşı.

Ayrıca son 30 yılda PKK ve Kürt siyasetini de yakinen tanıdım. PKK’nın üst düzey yetkililerini ve Avrupa sorumlularını da yakından tanıma fırsatı buldum.

HİÇBİRİMİZ MÂSUM DEĞİLİZ

Burdan şuraya gelmek istiyorum: Hiçbirimiz hatasız değiliz, sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Herbirimizin hataları, günâhları oldu. Bu, silâhlı eylemler olabilir, düşünce bazında olabilir, davranış yönünden olabilir; hiçbirimiz hatasız değiliz, mâsum değiliz.

 Peki ne yapalım? Biz bütün bu hataları ortaya dökelim de biribirimizi geçmiş üzerinden tekrar boğazlayalım mı? Hayır; bu daha büyük bir hata meydana getirir.

KÜRT ERGENEKONU AÇILSIN

Peki ne yapılmalıdır? Yıllardır herkesin söylediği bir şey var: Bir; Kürt Ergenekonu açılsın. Benim Meclis’e verdiğim Meclis Araştırma Önergeleri var, Soru Önergeleri var. Sayın Başbakan’a direk sorduğum sorular var, bir yıldır cevap alamadım, resmî sorular var. Net! PKK’yle ilgili, Hizbullah’la ilgili, diğer faili meçhul cinayetlerle ilgili. Bütün olaylarla ilgili.

HAKİKATLERİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU KURULSUN

Bir “Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurulsun diyoruz, defalarca! Bunu tekrar biribirimizle bir kan dâvâsı başlatmak, “Sen şunu yaptın, sen bunu yaptın” diyerek ortalığı tekrar bir kan revana dönüştürmek üzere değil, kendi kendimizle ve geçmişle yüzleşmek, bir muhasebe yapmak üzere yapılmasının şart olduğuna inanıyoruz. Buna ihtiyaç var. Yoksa “Sen dün bununla ilişkideydin, şu örgütle ilişkideydin, sen devletle ilişkideydin, sen CIA’yla ilişkideydin, sana İran silâh verdi, öbürünü Suriye destekledi, seni MİT kurdurdu”; bunun üzerinden bir çatışmaya ve hesaplaşmaya gidersek, bölge yine kan gölüne döner ve birilerinin istediği de zaten bu.

Onun için diyorum ki, eğer bir kirlilik varsa, eğer bir yüzleşme ve hesaplaşma olacaksa, gelin, herkes Hakikatleri Araştırma Komisyonu’na rıza göstererek, herkes elindeki bilgi ve belgeleri bir araya toplayıp getirsin, oturup bu sorunu çözelim.

BÜYÜK DEĞERLERİMİZİ KATLETTİLER

Çok değerli insanlarımızı kaybettik, büyük değerlerimizi öldürdüler, katlettiler. Batman’da Molla İhsan Yeşilırmak, Gıyaseddin Uğur, Midyat’ta Molla Zekeriya, Diyarbakır Şehitlik Camiî’nde Molla Ubeydullah Dalar, çok değerli insanlar, bir ömür boyu yetiştirilemeyecek insanlar.”


Kaynak: haberdiyarbakir.com 18 Nisan 2013

Berlin’de Rojova Konferansı

konferans
Yarın Almanya’nın başkenti Berlin’de ‘Rojava’ (Batı Kürdistan) konulu uluslararası bir konferans düzenlenecek. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve PYD Eşbaşkanı Salih Müslüm’in yanı sıra çok sayıda Avrupalı politikacı ve bilim insanın katılacağı konferansın büyük ilgi görmesi bekleniyor.

Yarın Berlin Eyalet Meclisi’nin salonunda “Geleceğin Suriye’sinde Kürt sorununun çözümü için  diyaloga, demokrasiye ve barışa bir katkı” başlığını taşıyan uluslararası bir konferans gerçekleşecek. Kürtlerin Kamuoyu Çalışmaları Merkezi “Civaka Azad”, “Dialog-Kreis” ile SPD Eyalet Milletvekili Robert Schaddach tarafından organize edilen konferans Saat 9.00’da başlayacak ve gün boyu sürecek.

4 ayrı panelin gerçekleşeceği konferansta uluslararası hukuk uzmanı Prof. Dr. Norman Paech, ortadoğu uzmanı Michael Lüders, Kürt Yüksek Konseyi Sözcüsü Ahmed Süleyman, PYD Eşbaşkanı Salih Muslim, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Dialog-Kreis koordinatörü Prof. Dr. Andreas Buro ve KNK Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Songül Karabulut’un sunumları yer alacak.

Yoğun ilgi üzerine sadece daha önce başvuru yapılanlar dinleyici olarak katılabileceği konferansın öğle arasında ise BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve PYD Eşbaşkanı Salih Müslüm basın toplantısı düzenleyecek.

Kürtçe ve Almanca dilinde gerçekleşecek konferansı canlı olarak ise yarın sabah saatlerinden itibaren “www.civaka-azad.org” adresinden izlemek mümkün olacak.

Kaynak: firatnews.biz 16 Nisan 2013

Müslim: Suriye Koalisyonundan Teklif Gelirse Katılacağız

salih müslim
PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Suriye muhalefetinin temel bileşeni olan Suriye Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’ndan teklif gelmesi halinde bu koalisyona katılacaklarını söyledi.

Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eşbaşkanı Salih Müslim, Suriye’de temel muhalif oluşum olan Suriye Devrimci Güçler Koalisyonu’ndan kendilerine teklif gelmesi halinde koalisyona katılabileceklerini söyledi.

Müslim, “Suriye Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonuna gelince, görüşme kabul ederlerse biz varız, katılacağız bu koalisyona. Ki biz inanıyoruz ki Kürtsüz yapamayacaklar” dedi.  Suriye muhalefetinin Kürtleri temsil etmeyen kişileri yanına alarak bir yere varamayacağının altını çizen Müslim, “Muhakkak onlar Kürtleri kapsamaya, almaya çalışacaklar. Bu da Kürt Yüksek Konseyi’dir. Başka çaresi yok” diye ekledi.

Ancak mevcut durumda Suriye Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu ile doğrudan ilişkilerinin olmadığını ifade eden Müslim, “Direkt bir ilişki yok. İndirekt yollardan vardır” dedi.

MOAZ, KÜRTLER OLMAZSA BEN DÖNMEM DİYOR

“Ama son zamanlarda tartışılıyor” diyerek sözlerini sürdüren Müslim, “Onlarla aramızdaki bazı kişilerle ilişkiler var. Onlarda ciddi olarak tartışıyorlar. Örneğin Ahmed Muaz el Hatib’in (Suriye Devrimci Güçler Ulusal Koalisyon Başkanı) verdiği bir istifa vardı. Geri döndürmek istiyorlar, kendisi Kürtler olmazsa ben dönmem diyor.  Şartı var yani. Kendisi dönmesi için Kürtlerin içinde olması gerekiyor. Kürtler içinde olursa o zaman Kürt Yüksek Konseyi olacak, başka birisi değil” şeklinde konuştu.

Şu an koalisyon içinde bireysel olarak bir-iki Kürdün olduğunu ve bunların örgütleri temsil etmediğini söyleyen Müslim, sahada ise Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile ilişkileri değerlendirirken, bu yapının yekvücut olmadığına dikkat çekti.

“Tek baş da değil, çok başlı. Her yerde değişik gruplar var. Onun için hepsiyle kalkıp anlaşmak biraz zor. Ki siyasi temsilcileri de yok” diyen Müslim, koalisyon ile ÖSO arasında da kopukluk olduğunu belirtti.

ANLAŞMALAR YEREL DÜZEYDE VE ÇATIŞMALARI ÖNLEMEK İÇİN

Müslim, “Bizim yaptığımız anlaşmalar ise sadece bazı bölgelerde çatışmamak, geri çekilmek, ilişki içinde olmaktır. Kürt bölgesidir, Arap bölgesidir, böyle karma durumlar var. Onlar girdiğinde, bizimkiler girdiğinde çatışmalar oluyor. O zaman şarta bağlanıyor. Siz bizim bölgemizde girerseniz bizden izin alacaksınız, biz girersek sizden izin alacağız şeklinde. Yani çatışmaları önlemek için, bir birlerini öldürmemek için, önlem olarak bazı anlaşmalar, yerel bazda, olmuştur. Tabi rejim de bundan rahatsız oluyor” şeklinde konuştu.

HALEP’TE SİLAHLI GRUPLARLA ANLAŞMALAR

Halep’te Kürtler ile diğer silahlı muhalifler arasında anlaşma olduğu iddialarına da açıklık getiren Müslüm şöyle dedi: “Olan anlaşmalar bazı kesimlerledir, yani herkesle değil. Yani yerel askeri meclisle oluyor. Heseke’deki askeri meclis ile oldu. Halep’te Faruk Tugayı ile oldu. Bunlar Müslüman kardeşlerdir. Heseke’deki ise liberaldir, liberal kesimdir. Bunlar gerçekten oradaki Arapları temsil ediyor. El Kaide, El Nusra gibi değiller.”

GENEL DURUM ‘VUR-KAÇ’TIR

Suriye’de tarafların mevcut askeri durumlarını da değerlendiren Müslim şunları ifade etti: “Genel durum ‘vur-kaç’tır. Biri vurup kaçıyor, sonra diğeri vuruyor kaçıyor. Böyle sürüp gidiyor. Yani kendini tekrarlama var. Rejimin silahları var, hala güçlüdür. Durmadan da Rusya’dan, İran’dan şurdan burdan silah alıyor. Diğerleri de bu silahlı gruplara silah veriyorlar. Suudi Arabistan’dır, Katar’dır, Türkiye’dir, durmadan onlarda silah veriyorlar. Biz ise ancak kendimizi koruyabiliyoruz.”

Halep’te Kürt mahallelerine yönelik saldırılardan dolayı Batı Kürdistan’a yönelik yoğun göç ile birlikte yaşanan sıkıntılara dikkat çeken Müslim,  “Yapılan yardımlar belirli oranda ihtiyaçları karşılıyor. Ama süreç itibariyle sıkıntılar olacak. Kendimiz de elimizde biraz imkanlar var. Ama pahalılık var. Mesela tüccarlar her şeyi getiriyorlar. Araplar bizimkilere satıyorlar. Ama pahalıya satıyorlar” diye konuştu.

UMARIM KÜRTLERİN BİRLİĞİNİN ÇEKİRDEĞİ OLURUZ

Müslim, “Son olarak, biz halkımızın, 40 milyon Kürdün halkımızla dayanışma içinde olduğunu görünce çok bahtiyar oluyoruz, mutluyuz. Kürtlerin birliğinden ve destek olmasından mutluyuz.  Umarım bütün Kürtlerin birliğinin çekirdeği biz oluruz. Bu anlamda biz görevlerimizin farkındayız. Destek olan tüm halkımıza teşekkür ve selamlarımızı sunuyorum” dedi.

Kaynak: ANF 16 Nisan 2013

Venezuela’da Yeni Dönem

venezuela
Venezuela’nın yeni devlet başkanı Chavez’in halefi olarak belirlediği Nicolás Maduro oldu.

Venezuela devlet başkanlığı için Chavez’in halefi olarak belirlediği Nicolás Maduro ile muhalefetin adayı Henrique Capriles seçimlerde karşı karşıya geldi. 19 milyon seçmenin katıldığı seçim sonunda yüzde 51 oy alan Maduro, Venezuela’nın yeni devlet başkanı oldu. Henrique Capriles ise yüzde 49 oy aldı. Capriles, oylar yeniden sayılmadıkça seçim sonuçlarını kabul etmeyeceğini açıkladı.

Seçimlerin sonucunun belli olması üzerine sükunet çağrısında bulunan Maduro ise, “Biz şiddet değil, barış istiyoruz” dedi. Eski bir otobüs şoförü olan Maduro, Chavez’in vefatı sonrası devlet başkanlığına vekalet ediyordu.

Maduro Kimdir?

Başkent Caracas’ta 23 Kasım 1962 tarihinde dünyaya gelen Maduro, liseden sonra eğitimine devam etmedi. 1970′ler ve 1980′lerde Caracas Metro Sistemi çalışanlarını temsil eden sendika için çalıştı. Beşinci Cumhuriyet Hareketi Partisi’nin (MVR) kurucularından olan Maduro, 1998′de Temsilciler Meclisi’ne, 1999′da Kurucu Meclis’e, 2000 ve 2005′te Ulusal Meclis’e girdi. 2005′te ve 2006′nın ilk yarısında Meclis Başkanlığı görevini yürüten Maduro, 2006 Ağustos’unda dışişleri bakanı, 2012 Ekim’de de devlet başkanı yardımcısı oldu. 2006-2011 arasında meclis başkanlığı yapan Venezuelalı politikacı Cilia Flores ile evli olan Maduro, diyaloğa açık siyasi kimliğiyle dikkati çekiyor.

Eski Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez, 2 yıl boyunca kanserle mücadele ettikten sonra 5 Mart’ta yaşamını yitirmişti.

Kaynak: ozgur-gundem.com 16 Nisan 2013

DTK Olağanüstü Kongreye Gidiyor

dtk
Öcalan’ın Amed Newroz’undaki tarihi çağrısının ardından, ‘Demokratik Çözümle Demokratik Kurtuluşa’ şiarıyla harekete geçen Kürtler, tepeden tırnağa seferberlik başlattı.

DTK Olağanüstü Kongre’ye gidiyor. DTK’li kadınlar ise bir dizi kararla yeni süreçte inisiyatif alacaklarını ilan etti. YEK-KOM da kongresini yaparak harekete geçti

DTK OLAĞANÜSTÜ KONGRE’YE GİDİYOR

DTK Eşbaşkanları Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk, ‘Demokratik Kurtuluşla Özgür Yaşamı İnşa Edelim’ sloganıyla delegelerini 20-21 Nisan’da Olağanüstü Kongre’ye çağırdı. DTK, delegelere “Değişimi önce kendimizden başlatalım” çağrısı yaptı.

Demokratik kurtuluşla özgür yaşamı inşa edelim

DTK Eşbaşkanları Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk, 20-21 Nisan günlerinde yapılacak Olağanüstü Genel Kurul’a ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, “Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın başlatmış olduğu ve 2013 tarihi Newroz ile yeni bir aşamaya geçen demokratik çözüm sürecinin, başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu’nun tümü için yeni bir demokratikleşme ivmesi kazandıracağı açıktır. Bu sürecin çok önemli gelişmelere yön vereceğini ve bölge siyasetinde belirleyici bir niteliğe sahip olduğunu hemen herkes dile getirmekte ve kabul etmektedir. Çünkü Sayın Öcalan’ın başlattığı bu tarihi dönemecin yaratacağı gelişmelere göre birçok güç, Ortadoğu’ya yönelik siyasetine yeniden yön verme ihtiyacını duyacaktır. Bu bağlamda demokratik çözüm süreci sağlıklı ilerlerse bu sürecin Kürt halkı ve Ortadoğu halkları açısından tarihi sonuçlar doğuracağı açıktır” denildi.

Ciddi umutlar doğmuştur

“Köklü bir tarihsel geçmişi olan ve son 30 yılı yoğun çatışmalarla özdeşleşen Kürt sorununun demokratik zeminlerde çözüme kavuşması ve halklarımızın yıllarca özlemini duyduğu barış ortamının oluşması için ciddi umutlar doğmuştur” denilen açıklamada, “Kürt siyasi hareketinin önemli bir bileşeni olan kongremiz DTK, bu süreci derinleştirme ve geliştirme gibi önemli bir sorumluluk altındadır. Yılların getirdiği mücadele deneyimlerimiz yeni döneme ışık tutacak ve bu temelde yeniden mücadele ivmesini artırmamız gerekmektedir. Bu bağlamda demokratik mücadelenin gereği ve geleceği üzerine durup düşünmek, tartışıp kararlar almak bizler için ivedi bir görev ve gündem olmaktadır. Değişimi önce kendimizde başlatmak, sonra devleti değişime zorlamak ilkesel bir yaklaşım olacaktır” ifadelerine yer verildi.

Toplantı 20-21 Nisan’da

20-21 Nisan günlerinde olağanüstü toplanma çağrısının yapıldığı açıklamada, şunlar kaydedildi: “Süreci halkımızla beraber değerlendirmek ve yönlendirmek bizim için esastır. Siyasi süreci değerlendirme ve planlama gündemleri ile toplanacak Genel Kurulumuz bunun çok önemli bir zemini olacaktır. Sonuç olarak 20-21 Nisan tarihlerinde ‘Demokratik Kurtuluşla Özgür Yaşamı İnşa Edelim’ şiarıyla gerçekleştireceğimiz Olağanüstü Genel Kurulumuza tüm delegelerimizi Newroz coşkusu ve yeni bir yaşam inşa etme heyecanıyla katılmaya çağırıyoruz. Ulusal kıyafetlerimizle katılacağımız Genel Kurulumuz 21. yüzyılda Kürt halkının özgürlüğü ve Türkiye halkıyla eşit, özgür ve birlikte yaşamı kurmak için önemli bir ilk adım olacaktır. DTK Eşbaşkanları olarak bu temelde tüm halkımızı sürece katılmaya ve demokratik yaşamı derinleştirmeye çağırıyoruz.”

 YEK-KOM’dan çözüme destek

Almanya’nın Hagen kentinde yapılan, iki gün süren Almanya Kürt Dernekleri Federasyonu’nun (YEK-KOM) kongresinde çözüm sürecine tam destek verilirken, “yüzde 50 kadın kotası, eşbaşkanlık sistemi, Rojava ve Kürt birliğine destek” kararları alındı. Kongrede, Kürtlere özgürlük için örgütlenme ve çalışma çağırısı yapıldı.

Hagen’de yapılan YEK-KOM 19’ncu olağan kongresi sona erdi. Paris’te katledilen Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şahlemez’e adanan kongrede, PKK Lideri Öcalan’ın başlattığı “Çözüm Süreci”ne tam destek verildi. Siyasal süreç ve örgütlenme sorunlarının tartışıldığı ilk günkü oturumların ardından ikinci gün de mali ve faaliyet raporları okunarak, tartışmalar yürütüldü. Ardından yapılan seçimde, 15 kişilik bir yönetim, 5 kişilik bir denetleme kurulu ve 6 kişilik de disiplin kurulu seçildi.

Bir dizi karar alındı

Kongrede alınan bazı kararlar şöyle:

PKK Lideri Öcalan’ın başlattığı “Çözüm Süreci”ne tam desteğin verilmesi.
Federe Kürdistan ve Rojava’da kazanılan ulusal hakların kısıtlanmasına karşı alanlarda olan halkımızla ortak hareket edilmelidir.

Federasyonumuz kurumsal çalışmaların tümünde yazışma ve konuşmalarda Kürtçe ve Almanca’yı esas alması ve Kürtçe’nin okullarda eğitim dili olarak verilmesi için derneklerin öğrencilerin örgütlenmesine öncülük edilmesi Gençleri hedefleyen her türlü kötü alışkanlık ve uyuşturucuyla aktif mücadele etmeye bu konuda değişik kurum ve kuruluşlarla birlikte projelerin geliştirilmesi için çalışmaların yürütülmesi.

Kadına yönelik şiddete, töre ve namus cinayetlerine karşı eğitici çalışmalar yapmak, kadın cinayetlerine ve aile içi şiddete karşı geliştirilecek her türlü etkinlik ve kampanyaya aktif katılınması.

Dersim, Halepçe ve Roboski gibi Kürt katliamlarının uluslararası düzeyde tanınması için çalışmaların yürütülmesine Önümüzdeki yıl yapılacak YEK-KOM kongresine kadınların yüzde 50’lilik bir kota ile yer alması.

Kaynak: ozgur-gundem.com 16 Nisan 2013

Köyleri Yakılan Aileler Geri Dönmek İstiyor

köye dönüş
90′lı yıllarda köyleri devlet tarafından yakılarak Türkiye’nin değişik metropollerine sürgün edilen aileler çözüm sürecinde köylerine dönüş yolunun açılmasını istiyor.

1990’lı yıllardan itibaren Türk devleti, insan hakları örgütlerine göre dört bin köyü boşalttı, yüzbinlerce insanı kendi topraklarından sürdü. 1993 yılında Mardin’in Kızıltepe ilçesinde de devlet, “Köyde PKK’lileri besliyorsunuz, ya korucu olursunuz ya da köyü terk edersiniz” gerekçesiyle yüzlerce köye baskı uyguladı.

Binlerce insan, evleri, hayvanları, ambardaki yiyecekleri yakılıp yıkılarak sürgün yollarına düşürüldü. Bu aileler göçertildikleri metropollerin en yoksul bölgelerinde kurdukları çadırlarda insanlıkdışı koşullarda yaşamak zorunda bırakıldı. Ayrıca ucuz iş gücü olarak tarlalarda çalıştırıldı, dil bilmedikleri için her türlü sosyo-kültürel baskıya maruz kaldı. Aileler naylon çadırlarda doğan çocuklarına eğitim olanağı sağlayamadı.

Devletin zorla köylerinden göçerttirdiği aileler, çözüm sürecinin barış ile sonuçlanması için devletin geçmişte yaptıkları ile yüzleşmesini, köylerine dönüş koşullarının sağlanmasını talep ediyor. Ayrıca devletin kendilerine verdiği maddi-manevi zararın hesabını vermesini bekliyorlar.

Ailelerin bir bölümü metropol yaşamına hala uyum sağlayamamış ve doğal yaşamlarından getirdikleri komünal, dayanışmacı değerleri  bulundukları mahallelerde sürdürmeye çalışıyor. Aileler geçmişte yaşadıklarını ve çözüm sürecinden beklentilerini ANF’ye anlattı.

‘YA KORUCU OLUN YA DA KÖYÜ 1 HAFTA İÇİNDE BOŞALTIN’

13 Kasım 1993’te Mardin’in Kızıltepe ilçesine bağlı Babina (Arakapı) köyünün askerlerce yakılması üzerine ailesi ile birlikte Manisa’nın bir köyüne yerleşen İsmet Kandemir (72) o günleri şöyle anlatıyor:

“Jandarma komutanı bizleri çağırarak ‘bu köye teröristler geliyor, siz onları besliyorsunuz, köyü boşaltacağız, ancak korucu olursanız burada kalabilirsiniz’ dedi. Biz korucu olmayacağımızı söyleyince o zaman köyü bir hafta içinde yakacaklarını söyledi. 1 hafta sonra, 13 Kasım günü bir anda askerler evleri ateşe vermeye başladı.  Bunun üzerine alabildiğimiz eşyalarımızla birlikte kaçmaya başladık. Biz gittikten sonra evlerimiz kalan eşyalarımız ile birlikte yakıldı. Kızıltepe ilçesine geldik 3 ay sonra da Manisa’nın bir köyüne gelerek açtığımız naylon çadırda yaşamaya başladık.”

‘KIZIMI NAYLON ÇADIRDA DOĞURDUM’

İsmet Kandemir’in bıraktığı yerden eşi Şemse Kandemir (67) devam ediyor: “Manisa’ya yerleştikten sonra bahçelerde çalışmaya başladık. Bahçe sahipleri çalışmaya mecbur olduğumuz için bizleri normal ücretlerin çok altında çalıştırıyorlardı. Naylon çadırda yaşıyorduk, yağmurda, fırtınada çadırlarımız uçuyordu çocuklarımızla ortada kalıyorduk. Bizim gibi naylon çadırlarda yaşayan diğer akrabalarımızın yanına sığınıyorduk.

Şu anda 17 yaşında olan kızım Emine’yi çadırda doğurdum. Naylon çadırlarda su, elektrik, tuvalet gibi temel ihtiyaçlar yoktu, yaşam koşularımız insanlık dışı idi. Yeni doğmuş bebeğim için beşik bulamıyordum; bu şekilde 7 yıl boyunca naylon çadırda yaşadık.”

Türkçe bilmedikleri için kimseyle iletişim kuramadıklarını, aşağılandıklarını söyleyen Şemse Kandemir şunları ekliyor: “Köyden 10 çocuğumla birlikte çıkarıldık. Çocuklarım küçük yaşta tarlalarda ırgatlık yapmak zorunda kaldı. Okula gönderemedim, eğitimleri yarım kaldı. Köyümüz hala boş tarlalarımız, bağlarımız, evlerimiz yıkılmış halde köyümüze dönemedik.” 2001 yılında İzmir’in Gaziemir ilçesine yerleşen Kandemir ailesi, çözüm sürecinde, köylerine dönme imkanı yaratılmasını istiyor.

Şemse Kandemir çözüm sürecine ilişkin şunları ifade ediyor:  “Barış için diyalog süreci başladı, biz bundan çok memnunuz. Artık barış olsun, bu sürecin sonunda köylerimize dönüş yolunun açılmasını istiyoruz. Bizi mağdur eden devlet bu süreçte mağduriyetlerimizi gidermeli. Köylerimize dönmemiz için gerekli koşulları sağlamalı maddi manevi zararlarımızı karşılamalı.”

‘TÜTÜN VE HAYVANLARIMIZI YAKTILAR’

Babina (Arakapı) köyüne komşu olan Emrud (Beşdeğirmen) köyünden Halime İlhan (53) geçimlerini tütün üretimi ve hayvancılıkla sağladıklarını söylüyor. Tütün ve hayvalarının askerler tarafından yakıldığını belirten Halime İlhan, “Köy yakılmaya başlanınca kaçtık. Bursa yöresine geldik ve orman işçiliği yapmaya başladık. Naylon çadırda yaşıyorduk. Çadırlar yaşanmaz haldeydi kışları, içeri su giriyordu yazları ise sıcaktan kavruluyorduk. 2 çocuğumu naylon çadırlarda doğurdum. 2 metrekare çadırda 8-10 kişi yaşıyorduk, 2 çocuğum çadırda evlendi. Bursa’da Kürtçe konuştuğumuzda ırkçı baskılara maruz kalıyorduk. Köyümüz yemyeşildi, ırmakları, eşsiz şelaleleri vardı, tatlı su balıkları ile meşhurdu. Şimdi şelaleler ırmaklar kurudu, yeşil örtüden eser kalmadı, çöle dönüştü bunu köye gizlice gittiğimizde gördük, devlet köyümüzü bilerek bu hale getirdi” diyor.

İlhan, 12 yıl naylon çadırda yaşadıktan sonra İzmir’in Gaziemir ilçesine yerleştiklerini  sözlerine ekliyor. İlhan ailesi barış sürecine olan desteklerini ifade ediyor.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın başlattığı süreci desteklediklerini ve inandıklarını vurgulayan Halime İlhan, çözüm sürecinin çok önemli olduğunu vurguluyor. Sürecin köylerini dönüşü sağlamasını, köylerinde yok edilen tarım ve hayvancılığın yeniden yapılabilir hale getirilmesini istiyor.

Kaynak: ANF 16 Nisan 2013

İstifa Eden Korucubaşı: ‘Artık Ayrışma Değil Birleşme Zamanı’

KORUCU
Güçlükonak’ta Korucubaşı Hasan Özer, korucu olan kardeşi Ezdin Özer ile birlikte istifa etti. İstifa eden Hasan Özer, çalışacak başka iş olmadığı için koruculuk yaptıklarını belirterek, “Artık ayrışma değil birleşme zamanı olduğunu düşünüyorum” dedi.

Bir taraftan AKP hükümeti yeni koruculuk kadroları dağıtırken, diğer taraftan yıllardır koruculuk yapanlar da istifa ediyor.

Güçlükonak’ın Damlabaşı köyünde (Dilopkê) Korucubaşı olan Hasan Özer ile kardeşi Ezdin Özer koruculuktan istifa ederek silahını bıraktı.

Konuya ilişkin bilgi veren Hasan Özer, koruculuktan 3 ay önce istifa etmek için Güçlükonak İlçe Jandarma Komutanlığı’na dilekçesini verdiğini; ancak dilekçesinin 6 Nisan’da kabul edildiğini söyledi.

Hakkında kadınları korucu yaptığı yönünde iddiaların dolaştığını ve bundan ailece olarak çok rahatsız olduklarını ve bu iddialar karşısında tepkisini ortaya koymak için kardeşi Ezdin Özer ile birlikte koruculuktan istifa ettiğini kaydeden Hasan Özer, “Biz ne olursa olsun kadınları korucu yapmayız. Biz de çalışacak başka bir şeyimiz olmadığı için koruculuk yapıyorduk. Ama artık anladık. Ve şu saatten sonra koruculuk yapmanın bir anlamı kalmadı. Ben artık ayrışma değil birleşme zamanı olduğunu düşünüyorum. Kendime başka bir iş bulup çalışacağım. Ama artık koruculuk yapmayacağım. Ben Konya’ya inşaatta çalışmak için gittim. Kardeşim Ezdin de çalışmak üzere Kuzey Irak’a gitti” şeklinde konuştu.

Kaynak: DİHA 16 Nisan 2013

Vicdani Retçiler Amed’de Buluşacak

vicdani ret
Vicdani retçiler ve savaş karşıtları, 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü’nde Amed’de (Diyarbakır) bir araya gelerek, sürecin toplumsal barışa dönüşmesi için yapılması gerekenleri konuşacak.

Retçiler, Temmuz ayında da Muğla’da Uluslararası Vicdani Ret Buluşması’nı gerçekleştirecek.

Barış İçin Vicdani Ret Platformu’ndan Ercan Aktaş, Kürt sorununda çözüm sürecinde vicdani retçilerin de aktif olarak sorumluluk alması gerektiğini belirtti. Aktaş, “Barış silahların susması değildir. Silahların susması ateşkestir. Barış toplumsaldır, toplumsal dinamiklerle birlikte uygulanması gereken bir süreçtir. Bu süreçte mümkün oldukça geri dönüş olmaması hiçbir şekilde insanların hayatını kaybetmemesi ve bu şiddet düzleminden çıkıp şiddetsiz çatışma düzlemine aktarılmasını bekliyorum ve böyle olmasını istiyorum” dedi.

15 Mayıs Uluslararası Vicdani Ret Günü hazırlıklarının başladığını hatırlatarak, bu sene çalışmayı Diyarbakır’dan başlatacaklarını söyledi. Aktaş’ın verdiği bilgiye göre, 18-19 Mayıs’ta Amed’de vicdani retçiler ve savaş karşıtları, savaşın tanıklarını bir araya getirecek ve sürecin toplumsal bir barışa dönüşmesi için neler yapılması gerektiğini tartışacak.

ULUSLARARASI VİCDANİ RET BULUŞMASI TEMMUZ’DA

Ayrıca Temmuz ayında Muğla’da Uluslararası Vicdani Ret Buluşması gerçekleşecek. Buluşmaya, Mısır, Suriye, İsrail, Filistin, Kıbrıs, Almanya ve İngiltere’den vicdani retçiler ve savaş karşıtları da katılacak.

Aktaş, buluşmanın adresi olarak savaş ve çatışmaların yaşandığı Ortadoğu’ya yakın bir yer olarak özellikle Akdeniz’i seçtiklerini söyledi. Aktaş, buluşmada, işgal hareketine karşı mücadele, egemen sisteme karşı mücadele alanları ve barış hareketinin nasıl geliştirilebileceği konusunda tartışmalar yapılacağını söyledi.

Aktaş, “Vicdani retçiler ve savaş karşıtları olarak sürece dair söz ve eylem geliştirmeye çalışıyoruz. Akdeniz Vicdani Ret Buluşması da bunun uluslararası bir ayağı olacak” dedi.

Aktaş, uzun süredir işler olmayan HDK Vicdani Ret ve Antimilitarizm Komisyonu’nun da çalışmalarına başladığı bilgisini verdi.

Kaynak : firatnews.biz 16 Nisan 2013

Mersin ‘KCK’ Davasında 30 Tahliye

kck
Mersin’de “KCK” adı altında gözaltına alınan 42 kişi hakkında açılan davanın duruşmasında tutuklu bulunan 30 kişi tahliye edildi.

Mersin’de geçtiğimiz yıl “KCK” adı altında düzenlenen operasyon kapsamında gözaltına alınıp haklarında dava açılan DİHA muhabiri Ferhat Arslan ile İHD Mersin Şube Başkanı Ali Tanrıverdi’nin yanı sıra BDP PM üyesi Hüseyin Şabuk, BDP Mersin İl eş başkanları, YAKAY-DER, İŞTAR, KİBELE Kadın Derneği, KURDİ-DER, Eğitim Sen, NAR-DER üyeleri ve DTK delegelerinin de aralarında bulunduğu 30′u tutuklu 42 kişinin yargılandığı davanın ikinci duruşması Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşma sonunda mahkeme heyeti, dosya kapsamında tutuklu bulanan 30 kişinin tahliyesine karar vererek duruşmayı ileri bir tarihe erteledi.

Kaynak : firatnews.biz 16 Nisan 2013

Türkiye Raporuna Dair Kürt Halkının Beklentileri AP’de

avrupa birliği
Avrupa Parlamentosu Genel Kurulunda tartışılacak Türkiye raporuna dair Kürt halkının beklentilerini ve yeni sürece yönelik görüş beklentilerini dile getirmek için Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Ahmet Türk ve BDP Avrupa temsilcisi Faruk Doru çalışmalarına başladı.

AP Birleşik Sol Grubu Kürtlerin içinde bulunduğu yeni süreçten daha geniş kapsamda haberdar olmak için kendi  grup toplantısı gündemini  bir bütünen iptal ederek DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk’e ayırdı. 5-6 aydır Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan ile Türk devlet yetkililerinin İmralı’da görüşmeler yaptığına dikkat çeken Ahmet Türk, Kürt tarafının taleplerinin halkların kardeşliğini temel alan, herkesin ana dilinde eğitim hakkına sahip olduğu ve çoğunlukta olduğu bölgede yönetim hakına kavuşmuş, eşit haklar bazında birlikte yaşamayı öngören bir yaklaşıma dayandığını bunların ise demokratik bir ülkede çok rahatlıkla karşılık bulacak talepler olduğuna vurgu yaptı.

Türkiye’de hazırlanmakta olan yeni anayasanın artık inkar ve asimilasyona, milliyetçiliğe, ırkçılığa geçit vermemesi gerektiğine vurgu yapan Ahmet Türk, bunun ise Kürtleri varlığı ve hakları ile tanıyan bir yaklaşım ile ancak kalıcı barış koşullarının inşa edilebileceğini dile getirdi. Kürt tarafının bölgede barışı ve istikrarın hakim olması yönünde sağlıklı bir projeye sahip olduklarını Öcalan’ın Newroz mesajında bir kez daha ortaya koyduklarını beyan eden Türk, “ama Türkiye’deki iktidarın Kürtlere güven verecek sağlıklı bir projeye sahip olmadıklarını en azından bu konuda ketum oldukları gözlemledik’ dedi.

KÜRTLER ORTADOĞU’DA AKTÖR

Türkiye’de Kürt tarafının stratejik ve tarihi bir süreci başlattığını AB’nin bunu görmesi ve artık ciddi olarak sorumluk üstlenmesi gerektiğine vurgu yapan Türk, daha önce insan haklarını ve halkların kardeşliğini ekonomik ve benzeri çıkarlarının çok üstünde tutan AB’nin Kürt ve Ortadoğu gerçeğine bir kez daha bakması gerektiğine dikkat çekti. Kürtlerin artık Ortadoğu’da hatırı sayılır bir aktör ve demokratik güç sahibi olduğunu dile getiren Türk, AB, Kürt ve Türklerin yeni bir sınavdan geçtiğini söyledi. Türk böylesi bir süreçte halen Kürt hareketinin ‘terör’ gibi ithamlara maruz kalmasının ise barışı ve meselelerin çözümünü zorlaştıracağına dikkat çekti.

KÜRT KONFERANSI YAKINDA

Aralarında Avrupa Sol parti üst düzey temsilcierininde bulunduğu Sol grup üyelerinin Kürt heyetine sorduğu sorular üzerine konuşan Ahmet Türk ; “Kürtler yaşadıkları ülkerde politize olmuş örgütlü ve birbirlerini çok yakınen takip eden bir konuma sahipler” dedi. Kürtler arasında bir günül birliğinin olduğuna hatırlatan DTK Eşbaşkanı, başta Güney Kürdistan yetkilileri olmak üzere İran ve Suriye Kürt temsilcileri ile gerçekleştirdikleri görüşmelerde uluslararası bir Kürt Konferansının da gündemde olduğunu ve bunun çok yakın bir zamanda büyük olasılıkla Güney Kürdistan’da gerçekleşeceğini söyledi.

DTK ve BDP heyetinin aralarında politik grup başkanları ve dış ilişkiler komisyonu üyeleri ve Türkiye masası ile Kürt meselesi ile yakında ilgilenen pek çok parlamenter ile görüşmeler yapacağı öğrenildi.

Söz konusu görüşmelerde ; Çarşamba günü saat 17’de Avrupa Parlamentosu genel kurulunda  tartışmaya açılacak olan Türkiye İlerleme Raporuna dair Kürtlerin beklentilerinin dile getirileceği ve Türkiye’de başlatılmış olan yeni sürece dair AB’nin göre ve sorumluklarına dikkat çekileceği bildirildi. Kürt heyetinin 17 Nisan Çarşamba günü saat 15.00’da ise AP basın merkezinde “AB Türkiye ilişkileri ve Kürt meselesine barışçı bir çözüm yolunda Erdoğan ile Öcalan arasındaki müzakereler” başlığı altında AP Sol grubunun organize ettiği bir basın toplantısı düzenleyecek.

Kaynak : firatnews.biz 16 Nisan 2013

Öcalan Sıralamayı Değiştirdi, Çekilmeyi Bir Adım Öne Aldı

remzi kartal
Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği mektupların muhataplarından Remzi Kartal’la çözüm sürecini konuştuk. Barışın geleceğine ‘yüzde yüz’ inanıyor: “Öcalan karşı tarafa güven vermek için sıralamayı değiştirdi, çekilmeyi bir adım öne aldı. Dört şehirde birer konferans düzenlememizi istiyor.”

16 yıldır Avrupa’da yaşayan eski milletvekili ve Kongra-Gel (Halk Kongresi) Başkanı Remzi Kartal sadece diyasporadaki Kürtler için değil, Öcalan ve Kandil nezdinde de fikirleri ve tavrı çok önemsenen bir isim. Öcalan’ın İmralı’dan yazdığı çözüm süreci mektuplarının bir muhatabı da o ve KCK yürütme konseyi üyesi Zübeyir Aydar’dı. Kartal mektubun içeriği ile süreçte atılmış ve atılacak adımların detaylarını anlattı.

Öcalan’ın Avrupa’ya gönderdiği mektupta size özel ne var?

Önderliğimiz (Öcalan’ı kastediyor) MİT heyetiyle görüşmeye Eylül 2012’de başlamıştı. O vakitten, Ayla Akat ve Ahmet Türk’ün içinde olduğu BDP heyetiyle görüştüğü 3 Ocak 2012 tarihine kadarki süreçte varılan genel mutabakatın siyasal boyutunu bizimle, dağla ve BDP ile paylaştı. Bunların hepsi belgeler.

Nasıl belgeler?

Bir üst yazı vardı. BDP’ye ayrı, PKK’ya ayrı, bize ayrı birer üst yazı yazmıştır. Geri kalan belgeler üçümüz için de aynıdır. Bunların hepsi el yazısıyladır. Bizim de cevaplarımız el yazısıyla. Belgeler heyetle yaptıkları siyasi konuların özeti niteliğinde. Ve aslında sadece bize yönelik değil, aynı zamanda devlete de bir özettir.

Heyetle yaptığı mutabakat ifadesini kullandınız, nedir bu mutabakat?

Böyle bir süreç başlıyorsa tarafların yaptığı görüşmeler sonrasında ortaya çıkan bir mutabakat vardır ve bu çerçevede süreç yürür. İlk BDP heyeti İmralı’dan döndüğünde bize orada yaptıkları tartışmaları aktardılar. Bu tartışmaların başlangıcı aslında Oslo sürecine dayanır. En son 10 Mayıs 2011’de başkanımız üç başlık altında ikişer sayfalık toplam altı sayfa bir protokol hazırlamış, hükümetin ve hareketin bunlara cevap vermesini istemişti. Böylelikle yeni bir süreç başlayacaktı. Hükümet o protokole yanıt vermedi. Gerçi vermedi de denemez. Başbakan Erdoğan 9 Haziran 2011’de bir TV yayınında “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır” dedi. Bu da o protokolü tanımadığını belirten ve doğrudan bize verdiği bir cevaptı. Çünkü tam o tarihte biz cevap bekliyorduk.

Oslo’daki o protokolün detaylı versiyonu mu gönderdiği belgeler?

Oslo sürecinde devletle inanın her şey ama her şey tartışıldı ve sonuçta bir noktaya gelindi. Zaten Erdoğan da bu sürecin Oslo’nun devamı olduğunu söylüyor. Bu yeni belgelerin ana başlığı ‘Yeni Bir Toplumsal Sözleşmeye Doğru’. 2011’den sonraki (Oslo görüşmelerinin sonrası) süreci, Irak ve Suriye’deki durumu değerlendiriyor. Ortadoğu’daki gelişmelerin Türkiye’yi daha çok zorlayacağını, hükümetin Kürt sorununa yaklaşımını değiştirmediği takdirde Kürtlerin çözümü Türkiye dışında arayacağını ve bunun da tüm Türkiye halklarına kaybettireceğini anlatıyor. “Bunun yerine” diyor, “Türk-Kürt ittifakı yapılmalı”.

Ortadoğu’da Kürt-Türk ittifakı ne demek?

Mezopotamya’da yaşayan tüm halkların eşitliği ve özgürlüğüne öncülük etmek demek. Yoksa bu sözden emperyal bir amaç güdüldüğü sakın zannedilmesin. Bu, Kürt hareketinin ideolojik felsefesine aykırıdır. Denilen şudur: Ortadoğu’da Kürt sorunu nedeniyle sıkıntı yaşayan bir Türkiye yerine, Kürtüyle barışan ve böylece demokratik, ekonomik ve uygarlık olarak büyüyen bir Türkiye istiyoruz. Ortadoğu’daki kan gölünü durduracak tek güç tüm etnik ve dini unsurlara eşit mesafede duran demokratik zihniyettir. Bu süreç aslında bu zihniyetin inşasıdır. Kürt-Türk ittifakını “Bu sefer de ikisi bir olup diğer halkları ezecekler” gibi yorumlamasın kimse. Kürtlerin özgür olması için Türkiye’nin, Türkiye’deki sistemin özgür olması gerektiğini anlatırken Ortadoğu halkları için de demokrasiden farklı bir şey istiyor olamayız. Kamuoyunda ortaya atılan Ermenilerin yahut Alevilerin dışlandığı iddiaları da tümüyle yanlıştır. 40 yıldır Abdullah Öcalan ayrım yapmaksızın herkes için eşitlik talep ediyor.

Milliyet’te çıkan zabıtlarda Ermeniler ve Yahudilerle ilgili başka ifadeler vardı…

O zabıtları tutan arkadaşlar el verdiğince yazmışlar. Mesela Öcalan konuşuyor, onlar da not alıyor ama onların yazmasını beklemiyor, konuşmaya devam ediyor. Dolayısıyla o notlardaki ifadeler tam olarak Öcalan’ın sözlerini kapsamıyor. Ayrıca onun 40 yıldır söylediklerini unutup, bir görüşme notuna takılmak olmaz. Biraz insaf, merhamet lütfen!

Öcalan’ın mektubunda sizi şaşırtan bir şey var mıydı?

Hayır bizim yıllardır konuşup tartıştığımız noktalardı. Mesela gönderdiği belgelerden bir tanesi barışın felsefesiyle ilgiliydi. Diğer bir belgede demokratik çözüm planının detayları var: Çatışmasızlık, Meclis’te komisyon kurulması, âkil insanlar heyetinin oluşması ve 4 bin köylünün boşaltılan köylerine dönmesi. Ve bu dönme sürecinde korucuları denetleyecek bir komisyon kurulması.

Silahlı güçlerin çekilmesi aşamasına geldiğimize göre birinci aşama tamamlandı denebilir mi?

Başbakan Erdoğan “Silahlı güçler Türkiye dışına çıkmadan süreç başlamaz” diyor değil mi… Bu konuda Öcalan’la bir mutabakat sağlanmış gibi görünüyor. Çünkü çekilmeyi takvimde bir adım öne aldı Öcalan. Daha önce geri çekilmeden önce yasalar değişsin diyordu, şimdi yol haritasındaki sıralamayı değiştirdi yani. Sırf karşı tarafa güven vermek için. Ki böylece anayasa yapımında adımlar atılabilsin. Oradaki tutumu da etnisiteye atıf bulunulmayan eşit yurttaşlık tanımının yer alması şeklinde. Bu bölgedeki tüm kültürlerin ancak böyle kimliklerini rahatça yaşayabileceğine inanıyor. Ve yine Avrupa yerel yönetimler sözleşmesini temel alarak yerel yönetimlerin güçlendirilmesini istiyor.

Silahsızlanma son adım değil mi?

Aynen şu ifade var mektupta: ‘Kürtlerin varlığı, özgürlüğü, güvenliği anayasal ve yasal güvence altına alınırsa silahların bırakılması.’ Evet, son aşamadır, silahsızlanma. Şu anda içine girdiğimiz aşama ise çekilmedir.

Burada Kürtlerin güvenliği derken ne kastediliyor?

Özgürce siyaset yapma, kimliğini yaşama ve eğitim güvenliğinden söz ediyor. Yani bugün yaşananlar olmamalı. Ağzınızdan bir laf çıkıyor, hop içeri tıkılıyorsunuz. Bir bakıyorsunuz partiniz kapatılıyor. Bakın biz niye silaha sarıldık? Türk ordusunu yenmek, devleti yıkmak için değil. Kendi varlığımızı, haklarımızı savunmak için silaha sarıldık. Haklarımız verilse silahı ne yapalım, niye ihtiyaç duyalım?

Net takvim belirtiliyor mu?

Bu yıl bitene kadar anayasa dahil tüm adımların atılmış olması gerek. Çünkü zaten sonra seçimler var.

Belgeler dediğiniz metinler içinde başkanlık sistemine atıf var mı?

Genel olarak (heyetle) bu konuda bir tartışmanın yürütüldüğü anlaşılıyor. Ayrıca başkanlık da olabilir, niye olmasın. Başkanlık sisteminde denetim mekanizmaları son derece güçlüdür. Ama tek başına, egemen, toplumu boğan bir başkanlık sistemine Kürtler okey demez. Bu konuda Kürt hareketiyle ilgili yapılan değerlendirmeler haksız, insafsız, isabetsiz. 40 yıldır bu hareket politik, uyanık ve ahlaki bir toplum yaratılmasına çabalar. Şimdi yeni bir hegemonya yaratılmasında mı rol oynayacağız? Ki Öcalan açıkça söylüyor: “Biz yeni bir hegemonyaya izin vermeyiz.”

Kürt meselesinin Avrupa ayağı nedir? Niye size mektup geliyor, neden önemlisiniz?

Avrupa kitlemiz hep tarihi rol oynadı. Balığı susuz bırakarak barış arandı ve hareketin önemli aktörleri nefes alabilecekleri yere, Avrupa’ya geldi. Avrupa’da kitle ciddi şekilde Türkiye’deki Kürt halkını, mücadeleyi temsil eder. Kandil ve BDP yeni sürece nasıl hazırlanıyorsa biz de hazırlanacağız. Bir de başkanın bir tarzı var. Herkesi konuya katmak, fikrini almak ister. Örneğin beş kişi (diğer tutukluları kastediyor) var İmralı’da. Biri TİKKO’lu, geleneğimizle alakası yok ama onlarla tüm fikirlerini paylaşıyor, tartışıyor. Karşı görüşleri olgunlukla dinliyor. Öcalan ikna etme üstüne çok çalışır. Bunun çok önemli örneğini gönderdiği mektupta da gördük.

Ne gibi?

Bizden dört konferans düzenlememizi istiyor. Biri Ankara’da, biri Diyarbakır’da, biri Avrupa’da, diğeri de Hewler’de (Erbil). Ankara’daki konferansa tüm Türkiye’den bu işe kafa yormuş kimseler katılacak. Ermeniler, Asuriler, Türkler, Aleviler, emekçiler, kadın grupları herkes. Diyarbakır’daki HDK öncülüğünde yapılacak ve Türkiye’deki tüm Kürtler iştirak edecek. Hatta Kemal Burkay’dan Hizbullah’a kadar herkes gelip görüş bildirsin diyor Öcalan. Hewler’deki konferans Suriye, İran, Irak yani Ortadoğu’daki Kürtler için. PJAK ve PYD’nin dışında sivil toplum örgütleri de katılacak. Avrupa konferansı ise diyasporadaki Kürtlere ve Türklere yönelik. Bu konferans önerisiyle Öcalan’ın mücadeleyi geliştirme ve halka mal etme tarzını net biçimde görüyoruz. Türkiye kamuoyunun süreci içtenlikle benimsemesini bu yöntemlerle sağlamayı planlıyor. Bu bir siyasi partinin meselesi değil, Türkiye’nin meselesi. Halk, süreci “AKP-BDP bir araya geldi bir şeyler yapıyor” diye algılamamalı.

Ne olacak bu konferanslarda?

Her türlü fikir tartışılacak, barışın gerekliliği konuşulacak. Aslında konferans gibi değil de daimi bir platform olarak düşünün. Bir kerelik toplanmayacak, Kandil’in silahsızlanmasına yani normalleşme günlerine kadar bir araya gelecek. Ve her toplantıdan sonra raporlar hazırlanacak. “Bu raporları bana iletin” diyor Öcalan. Şimdi konferansların hazırlıklarına başladık. Devlet adımını attı, akil insanlar heyetini kurdu. Her şeyi devletten beklememek lazım değil mi? Biz de çalışacağız toplumu hazırlamak için.

Ruh halinizi nasıl tarif edersiniz?

Hiç olmadığım kadar umutluyum. Bu süreçte artık kimsenin masadan kalkamayacağını düşünüyorum. Çünkü kalkan kaybeder. Başkan ne diyor: Artık istesek de geri dönemeyiz. Yani bu kez farklı. O yüzden barışın geleceğine inancım yüzde 99 değil, yüzde yüz.

Ezgi BAŞARAN

Kaynak: Radikal 16 Nisan 2013

KCK’den Rojava’daki Ulusal Birliğe Destek

murat karayılan
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ve beraberindeki KCK heyeti, Batı Kürdistanlı 7 siyasi parti başkanlarıyla bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Kürtlerin Rojava’da ulusal birlik etrafında toplanmasının önemine değinen Karayılan, “Birlik ve dayanışma anlayışını benimseyen tüm örgütlerle dayanışma içinde olacağız” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ve beraberindeki KCK heyeti, ulusal birlik çalışmalarını aralıksız sürdüren Batı Kürdistanlı siyasi parti liderleri ile bir dizi görüşme gerçekleştirdi.

Karayılan, Suriye Kürtleri Sol Partisi Genel Başkanı Muhammed Musa, Suriye Kürtleri İlerici Demokratik Partisi Genel Başkanı Hemidê Hecî Derwêş, PYD Eşbaşkanı Salîh Müslîm, Wehdê adıyla bilinen Birliğin Demokratik Partisi Genel Başkanı Şêx Alî, Suriye Kürtleri Demokratik Sol Partisi Genel Başkanı Salîh Gedo, Demokratik Kürt Partisi Genel Başkanı Cemal Şêx Baqî ile Kürdistan Komünist Partisi Genel Başkanı Necmeddîn Melle Ömer ve beraberindeki heyetlerle Medya Savunma Alanları’nda görüştü.

Ayrı ayrı yapılan bu görüşmelerde genel olarak Rojava’da Kürt partilerin birlikte hareket etmesi ve elde edilen kazanımların korunması konularının ele alındığı bildirildi. Görüşmede KCK’den destek isteyen Rojavalı partiler ayrıca Rojava devriminde edindikleri tecrübeler paylaştıkları kaydedildi.

Rojavalı partilerle yaptığı görüşmelerle ilgili ANF’ye bilgi veren Karayılan, görüşmeler hakkında şunları belirtti:

“Hareketimizin Rojava deneyimi ve tecrübesi vardır.  Önderliğimiz orada yaklaşık 20 yıl boyunca kaldı. Bu süre içerisinde Rojava halkı Önderliğimizi yakından tanımış ve hareketimize büyük katkılar sunmuştur. Halen de bu parça halkımızın Önderliğimize ve hareketimize büyük bir sempatisi vardır. 19 Temmuz’da gerçekleşen Rojava’daki halk devrimi sürecine elbette ki destek veriyoruz. Çokça belirtildiği gibi tek bir partiyle ilişkimiz yoktur; birçok partiyle ilişkimiz vardır. Bu partilerden bazılarıyla otuz dört yıldan beri tanışıyoruz. Çeşitli dönemlerde görüşmelerimiz olmuştur, ortak dayanışmalarımız yaşanmıştır. Şimdi de görüşmelerimiz vardır.

Biz Rojava’da sadece PYD değil, tüm örgütlerle ilişki halinde olmak ve hepsini desteklemek, dayanışma içinde olmak durumundayız. Bizim için önemli olan, Rojava’daki halkımızın çıkarlarıdır, özgürlüğe kavuşmasıdır. Halkımızın çıkarı da birlikten geçtiğine göre, biz birliği desteklemek durumundayız. Birlik ve dayanışma anlayışını benimseyen tüm örgütlerle dayanışma içinde olacağız. Çünkü Kürtlerin Rojava sahasında ulusal birlik etrafında toplanması çok önemlidir. Bu anlamda Rojava Kürtlerinin iradesi olan Yüksek Konsey çalışmalarını çok önemli görüyor ve değer biçiyoruz. Görüştüğümüz Rojavalı Kürt partileriyle de bu temelde konuştuk. Karşılıklı olarak görüş alış verişinde bulunduk. Hareket olarak kendi iradesiyle devrimini zirveleştirmeye çalışan halkımıza desteklerimizi sunacağız.”

Kaynak: ANF 15 Nisan 2013

Kardeşliğin ve Barışın Şarkılarını Söylemek İstiyoruz

kadir inanır
Akdeniz Bölgesi Akil İnsanlar Komisyonu üyeleri Rifat Hisarcıklıoğlu, Lale Mansur, Tarık Çelenk, Kadir İnanır, Şükrü Karatepe, Muhsin Kızılkaya, Öztürk Türkdoğan ve Hüseyin Yayman, Burdur Valisi Nurettin Yılmaz’ı makamında ziyaret etti.

Heyet üyelerinin ülkeye huzur gelmesini istediğini anlatan Hisarcıklıoğlu, “Demokrasimizin kalitesi artsın istiyoruz. Bu çerçevede bizim kültürümüzde ‘Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır’ diye söz vardır. Bu ülkenin 76 milyon insanı bir ve beraber hareket edebilirse rahmet ve berekete kavuşacak. O zaman hep beraber kazanacağız, ülke kazanacak” şeklinde konuştu.

Kardeşlik için yollardayız

Kadir İnanır ise, özgür ve demokratik bir ülkede hep beraber, elleri birleştirerek, mutluluk yakalamak istediklerini ifade etti. “Bütün kavgamız bu. Kardeşliğin şarkılarını söylemek istiyoruz. Mutluluk marşları söylemek istiyoruz” diyen İnanır, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu cennet ve güzel vatanın her karış toprağı buna layık. Ben dünyanın her tarafını karış karış gezdim. Bütün ülkelerin siyasi ve coğrafi yapılarını biliyorum. İçlerinde tek bir yıldız var, cennete benzeyen, o da Türkiye topraklarıdır. 76 milyon nüfusu var. 576 milyon kişiye de yeter. Öylesine bereketli topraklar. Bu topraklarda, güzellikler içinde, mutluluklar içinde kardeşçe yaşamak için böyle yollara çıktık. İnşallah başaracağız.”

Hayal etmeye başladım

“Ben son derece mutluyum. 20 yıldır sivil toplum kuruluşlarında barış için çaba gösteriyorum. DGM’lerde 11 yılla yargılandım, sırf bu yüzden… O yüzden çok mutluyum ve çok ümitliyim bu sefer. Çünkü gerçekten çok kararlılar. Bunu gerçekten başarmak istiyorlar. Ben yavaş yavaş hayal etmeye başladım. ‘Gerçekten bu olursa, başarılırsa nasıl bir ülkede yaşayacağız’ diye… Ömrümde ilk defa hayal etmeye başladım.”

Kadir İnanır, Lale Mansur ve Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun da içinde Akil İnsanlar Akdeniz Heyeti ise Burdur’da bir köyde ‘Barış süreci’ni konuştu.

Kaynak: ozgur-gundem.com 15 Nisan 2013