Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği mektupların muhataplarından Remzi
Kartal’la çözüm sürecini konuştuk. Barışın geleceğine ‘yüzde yüz’
inanıyor: “Öcalan karşı tarafa güven vermek için sıralamayı değiştirdi,
çekilmeyi bir adım öne aldı. Dört şehirde birer konferans düzenlememizi
istiyor.”
16 yıldır Avrupa’da yaşayan eski milletvekili ve Kongra-Gel (Halk
Kongresi) Başkanı Remzi Kartal sadece diyasporadaki Kürtler için değil,
Öcalan ve Kandil nezdinde de fikirleri ve tavrı çok önemsenen bir isim.
Öcalan’ın İmralı’dan yazdığı çözüm süreci mektuplarının bir muhatabı da o
ve KCK yürütme konseyi üyesi Zübeyir Aydar’dı. Kartal mektubun içeriği
ile süreçte atılmış ve atılacak adımların detaylarını anlattı.
Öcalan’ın Avrupa’ya gönderdiği mektupta size özel ne var?
Önderliğimiz (Öcalan’ı kastediyor) MİT heyetiyle görüşmeye Eylül
2012’de başlamıştı. O vakitten, Ayla Akat ve Ahmet Türk’ün içinde olduğu
BDP heyetiyle görüştüğü 3 Ocak 2012 tarihine kadarki süreçte varılan
genel mutabakatın siyasal boyutunu bizimle, dağla ve BDP ile paylaştı.
Bunların hepsi belgeler.
Nasıl belgeler?
Bir üst yazı vardı. BDP’ye ayrı, PKK’ya ayrı, bize ayrı birer üst
yazı yazmıştır. Geri kalan belgeler üçümüz için de aynıdır. Bunların
hepsi el yazısıyladır. Bizim de cevaplarımız el yazısıyla. Belgeler
heyetle yaptıkları siyasi konuların özeti niteliğinde. Ve aslında sadece
bize yönelik değil, aynı zamanda devlete de bir özettir.
Heyetle yaptığı mutabakat ifadesini kullandınız, nedir bu mutabakat?
Böyle bir süreç başlıyorsa tarafların yaptığı görüşmeler sonrasında
ortaya çıkan bir mutabakat vardır ve bu çerçevede süreç yürür. İlk BDP
heyeti İmralı’dan döndüğünde bize orada yaptıkları tartışmaları
aktardılar. Bu tartışmaların başlangıcı aslında Oslo sürecine dayanır.
En son 10 Mayıs 2011’de başkanımız üç başlık altında ikişer sayfalık
toplam altı sayfa bir protokol hazırlamış, hükümetin ve hareketin
bunlara cevap vermesini istemişti. Böylelikle yeni bir süreç
başlayacaktı. Hükümet o protokole yanıt vermedi. Gerçi vermedi de
denemez. Başbakan Erdoğan 9 Haziran 2011’de bir TV yayınında “Kürt
sorunu yoktur, terör sorunu vardır” dedi. Bu da o protokolü tanımadığını
belirten ve doğrudan bize verdiği bir cevaptı. Çünkü tam o tarihte biz
cevap bekliyorduk.
Oslo’daki o protokolün detaylı versiyonu mu gönderdiği belgeler?
Oslo sürecinde devletle inanın her şey ama her şey tartışıldı ve
sonuçta bir noktaya gelindi. Zaten Erdoğan da bu sürecin Oslo’nun devamı
olduğunu söylüyor. Bu yeni belgelerin ana başlığı ‘Yeni Bir Toplumsal
Sözleşmeye Doğru’. 2011’den sonraki (Oslo görüşmelerinin sonrası)
süreci, Irak ve Suriye’deki durumu değerlendiriyor. Ortadoğu’daki
gelişmelerin Türkiye’yi daha çok zorlayacağını, hükümetin Kürt sorununa
yaklaşımını değiştirmediği takdirde Kürtlerin çözümü Türkiye dışında
arayacağını ve bunun da tüm Türkiye halklarına kaybettireceğini
anlatıyor. “Bunun yerine” diyor, “Türk-Kürt ittifakı yapılmalı”.
Ortadoğu’da Kürt-Türk ittifakı ne demek?
Mezopotamya’da yaşayan tüm halkların eşitliği ve özgürlüğüne öncülük
etmek demek. Yoksa bu sözden emperyal bir amaç güdüldüğü sakın
zannedilmesin. Bu, Kürt hareketinin ideolojik felsefesine aykırıdır.
Denilen şudur: Ortadoğu’da Kürt sorunu nedeniyle sıkıntı yaşayan bir
Türkiye yerine, Kürtüyle barışan ve böylece demokratik, ekonomik ve
uygarlık olarak büyüyen bir Türkiye istiyoruz. Ortadoğu’daki kan gölünü
durduracak tek güç tüm etnik ve dini unsurlara eşit mesafede duran
demokratik zihniyettir. Bu süreç aslında bu zihniyetin inşasıdır.
Kürt-Türk ittifakını “Bu sefer de ikisi bir olup diğer halkları
ezecekler” gibi yorumlamasın kimse. Kürtlerin özgür olması için
Türkiye’nin, Türkiye’deki sistemin özgür olması gerektiğini anlatırken
Ortadoğu halkları için de demokrasiden farklı bir şey istiyor olamayız.
Kamuoyunda ortaya atılan Ermenilerin yahut Alevilerin dışlandığı
iddiaları da tümüyle yanlıştır. 40 yıldır Abdullah Öcalan ayrım
yapmaksızın herkes için eşitlik talep ediyor.
Milliyet’te çıkan zabıtlarda Ermeniler ve Yahudilerle ilgili başka ifadeler vardı…
O zabıtları tutan arkadaşlar el verdiğince yazmışlar. Mesela Öcalan
konuşuyor, onlar da not alıyor ama onların yazmasını beklemiyor,
konuşmaya devam ediyor. Dolayısıyla o notlardaki ifadeler tam olarak
Öcalan’ın sözlerini kapsamıyor. Ayrıca onun 40 yıldır söylediklerini
unutup, bir görüşme notuna takılmak olmaz. Biraz insaf, merhamet lütfen!
Öcalan’ın mektubunda sizi şaşırtan bir şey var mıydı?
Hayır bizim yıllardır konuşup tartıştığımız noktalardı. Mesela
gönderdiği belgelerden bir tanesi barışın felsefesiyle ilgiliydi. Diğer
bir belgede demokratik çözüm planının detayları var: Çatışmasızlık,
Meclis’te komisyon kurulması, âkil insanlar heyetinin oluşması ve 4 bin
köylünün boşaltılan köylerine dönmesi. Ve bu dönme sürecinde korucuları
denetleyecek bir komisyon kurulması.
Silahlı güçlerin çekilmesi aşamasına geldiğimize göre birinci aşama tamamlandı denebilir mi?
Başbakan Erdoğan “Silahlı güçler Türkiye dışına çıkmadan süreç
başlamaz” diyor değil mi… Bu konuda Öcalan’la bir mutabakat sağlanmış
gibi görünüyor. Çünkü çekilmeyi takvimde bir adım öne aldı Öcalan. Daha
önce geri çekilmeden önce yasalar değişsin diyordu, şimdi yol
haritasındaki sıralamayı değiştirdi yani. Sırf karşı tarafa güven vermek
için. Ki böylece anayasa yapımında adımlar atılabilsin. Oradaki tutumu
da etnisiteye atıf bulunulmayan eşit yurttaşlık tanımının yer alması
şeklinde. Bu bölgedeki tüm kültürlerin ancak böyle kimliklerini rahatça
yaşayabileceğine inanıyor. Ve yine Avrupa yerel yönetimler sözleşmesini
temel alarak yerel yönetimlerin güçlendirilmesini istiyor.
Silahsızlanma son adım değil mi?
Aynen şu ifade var mektupta: ‘Kürtlerin varlığı, özgürlüğü, güvenliği
anayasal ve yasal güvence altına alınırsa silahların bırakılması.’
Evet, son aşamadır, silahsızlanma. Şu anda içine girdiğimiz aşama ise
çekilmedir.
Burada Kürtlerin güvenliği derken ne kastediliyor?
Özgürce siyaset yapma, kimliğini yaşama ve eğitim güvenliğinden söz
ediyor. Yani bugün yaşananlar olmamalı. Ağzınızdan bir laf çıkıyor, hop
içeri tıkılıyorsunuz. Bir bakıyorsunuz partiniz kapatılıyor. Bakın biz
niye silaha sarıldık? Türk ordusunu yenmek, devleti yıkmak için değil.
Kendi varlığımızı, haklarımızı savunmak için silaha sarıldık. Haklarımız
verilse silahı ne yapalım, niye ihtiyaç duyalım?
Net takvim belirtiliyor mu?
Bu yıl bitene kadar anayasa dahil tüm adımların atılmış olması gerek. Çünkü zaten sonra seçimler var.
Belgeler dediğiniz metinler içinde başkanlık sistemine atıf var mı?
Genel olarak (heyetle) bu konuda bir tartışmanın yürütüldüğü
anlaşılıyor. Ayrıca başkanlık da olabilir, niye olmasın. Başkanlık
sisteminde denetim mekanizmaları son derece güçlüdür. Ama tek başına,
egemen, toplumu boğan bir başkanlık sistemine Kürtler okey demez. Bu
konuda Kürt hareketiyle ilgili yapılan değerlendirmeler haksız,
insafsız, isabetsiz. 40 yıldır bu hareket politik, uyanık ve ahlaki bir
toplum yaratılmasına çabalar. Şimdi yeni bir hegemonya yaratılmasında mı
rol oynayacağız? Ki Öcalan açıkça söylüyor: “Biz yeni bir hegemonyaya
izin vermeyiz.”
Kürt meselesinin Avrupa ayağı nedir? Niye size mektup geliyor, neden önemlisiniz?
Avrupa kitlemiz hep tarihi rol oynadı. Balığı susuz bırakarak barış
arandı ve hareketin önemli aktörleri nefes alabilecekleri yere,
Avrupa’ya geldi. Avrupa’da kitle ciddi şekilde Türkiye’deki Kürt
halkını, mücadeleyi temsil eder. Kandil ve BDP yeni sürece nasıl
hazırlanıyorsa biz de hazırlanacağız. Bir de başkanın bir tarzı var.
Herkesi konuya katmak, fikrini almak ister. Örneğin beş kişi (diğer
tutukluları kastediyor) var İmralı’da. Biri TİKKO’lu, geleneğimizle
alakası yok ama onlarla tüm fikirlerini paylaşıyor, tartışıyor. Karşı
görüşleri olgunlukla dinliyor. Öcalan ikna etme üstüne çok çalışır.
Bunun çok önemli örneğini gönderdiği mektupta da gördük.
Ne gibi?
Bizden dört konferans düzenlememizi istiyor. Biri Ankara’da, biri
Diyarbakır’da, biri Avrupa’da, diğeri de Hewler’de (Erbil). Ankara’daki
konferansa tüm Türkiye’den bu işe kafa yormuş kimseler katılacak.
Ermeniler, Asuriler, Türkler, Aleviler, emekçiler, kadın grupları
herkes. Diyarbakır’daki HDK öncülüğünde yapılacak ve Türkiye’deki tüm
Kürtler iştirak edecek. Hatta Kemal Burkay’dan Hizbullah’a kadar herkes
gelip görüş bildirsin diyor Öcalan. Hewler’deki konferans Suriye, İran,
Irak yani Ortadoğu’daki Kürtler için. PJAK ve PYD’nin dışında sivil
toplum örgütleri de katılacak. Avrupa konferansı ise diyasporadaki
Kürtlere ve Türklere yönelik. Bu konferans önerisiyle Öcalan’ın
mücadeleyi geliştirme ve halka mal etme tarzını net biçimde görüyoruz.
Türkiye kamuoyunun süreci içtenlikle benimsemesini bu yöntemlerle
sağlamayı planlıyor. Bu bir siyasi partinin meselesi değil, Türkiye’nin
meselesi. Halk, süreci “AKP-BDP bir araya geldi bir şeyler yapıyor” diye
algılamamalı.
Ne olacak bu konferanslarda?
Her türlü fikir tartışılacak, barışın gerekliliği konuşulacak.
Aslında konferans gibi değil de daimi bir platform olarak düşünün. Bir
kerelik toplanmayacak, Kandil’in silahsızlanmasına yani normalleşme
günlerine kadar bir araya gelecek. Ve her toplantıdan sonra raporlar
hazırlanacak. “Bu raporları bana iletin” diyor Öcalan. Şimdi
konferansların hazırlıklarına başladık. Devlet adımını attı, akil
insanlar heyetini kurdu. Her şeyi devletten beklememek lazım değil mi?
Biz de çalışacağız toplumu hazırlamak için.
Ruh halinizi nasıl tarif edersiniz?
Hiç olmadığım kadar umutluyum. Bu süreçte artık kimsenin masadan
kalkamayacağını düşünüyorum. Çünkü kalkan kaybeder. Başkan ne diyor:
Artık istesek de geri dönemeyiz. Yani bu kez farklı. O yüzden barışın
geleceğine inancım yüzde 99 değil, yüzde yüz.
Ezgi BAŞARAN
Kaynak: Radikal 16 Nisan 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder