18 Nisan 2013 Perşembe

Köyleri Yakılan Aileler Geri Dönmek İstiyor

köye dönüş
90′lı yıllarda köyleri devlet tarafından yakılarak Türkiye’nin değişik metropollerine sürgün edilen aileler çözüm sürecinde köylerine dönüş yolunun açılmasını istiyor.

1990’lı yıllardan itibaren Türk devleti, insan hakları örgütlerine göre dört bin köyü boşalttı, yüzbinlerce insanı kendi topraklarından sürdü. 1993 yılında Mardin’in Kızıltepe ilçesinde de devlet, “Köyde PKK’lileri besliyorsunuz, ya korucu olursunuz ya da köyü terk edersiniz” gerekçesiyle yüzlerce köye baskı uyguladı.

Binlerce insan, evleri, hayvanları, ambardaki yiyecekleri yakılıp yıkılarak sürgün yollarına düşürüldü. Bu aileler göçertildikleri metropollerin en yoksul bölgelerinde kurdukları çadırlarda insanlıkdışı koşullarda yaşamak zorunda bırakıldı. Ayrıca ucuz iş gücü olarak tarlalarda çalıştırıldı, dil bilmedikleri için her türlü sosyo-kültürel baskıya maruz kaldı. Aileler naylon çadırlarda doğan çocuklarına eğitim olanağı sağlayamadı.

Devletin zorla köylerinden göçerttirdiği aileler, çözüm sürecinin barış ile sonuçlanması için devletin geçmişte yaptıkları ile yüzleşmesini, köylerine dönüş koşullarının sağlanmasını talep ediyor. Ayrıca devletin kendilerine verdiği maddi-manevi zararın hesabını vermesini bekliyorlar.

Ailelerin bir bölümü metropol yaşamına hala uyum sağlayamamış ve doğal yaşamlarından getirdikleri komünal, dayanışmacı değerleri  bulundukları mahallelerde sürdürmeye çalışıyor. Aileler geçmişte yaşadıklarını ve çözüm sürecinden beklentilerini ANF’ye anlattı.

‘YA KORUCU OLUN YA DA KÖYÜ 1 HAFTA İÇİNDE BOŞALTIN’

13 Kasım 1993’te Mardin’in Kızıltepe ilçesine bağlı Babina (Arakapı) köyünün askerlerce yakılması üzerine ailesi ile birlikte Manisa’nın bir köyüne yerleşen İsmet Kandemir (72) o günleri şöyle anlatıyor:

“Jandarma komutanı bizleri çağırarak ‘bu köye teröristler geliyor, siz onları besliyorsunuz, köyü boşaltacağız, ancak korucu olursanız burada kalabilirsiniz’ dedi. Biz korucu olmayacağımızı söyleyince o zaman köyü bir hafta içinde yakacaklarını söyledi. 1 hafta sonra, 13 Kasım günü bir anda askerler evleri ateşe vermeye başladı.  Bunun üzerine alabildiğimiz eşyalarımızla birlikte kaçmaya başladık. Biz gittikten sonra evlerimiz kalan eşyalarımız ile birlikte yakıldı. Kızıltepe ilçesine geldik 3 ay sonra da Manisa’nın bir köyüne gelerek açtığımız naylon çadırda yaşamaya başladık.”

‘KIZIMI NAYLON ÇADIRDA DOĞURDUM’

İsmet Kandemir’in bıraktığı yerden eşi Şemse Kandemir (67) devam ediyor: “Manisa’ya yerleştikten sonra bahçelerde çalışmaya başladık. Bahçe sahipleri çalışmaya mecbur olduğumuz için bizleri normal ücretlerin çok altında çalıştırıyorlardı. Naylon çadırda yaşıyorduk, yağmurda, fırtınada çadırlarımız uçuyordu çocuklarımızla ortada kalıyorduk. Bizim gibi naylon çadırlarda yaşayan diğer akrabalarımızın yanına sığınıyorduk.

Şu anda 17 yaşında olan kızım Emine’yi çadırda doğurdum. Naylon çadırlarda su, elektrik, tuvalet gibi temel ihtiyaçlar yoktu, yaşam koşularımız insanlık dışı idi. Yeni doğmuş bebeğim için beşik bulamıyordum; bu şekilde 7 yıl boyunca naylon çadırda yaşadık.”

Türkçe bilmedikleri için kimseyle iletişim kuramadıklarını, aşağılandıklarını söyleyen Şemse Kandemir şunları ekliyor: “Köyden 10 çocuğumla birlikte çıkarıldık. Çocuklarım küçük yaşta tarlalarda ırgatlık yapmak zorunda kaldı. Okula gönderemedim, eğitimleri yarım kaldı. Köyümüz hala boş tarlalarımız, bağlarımız, evlerimiz yıkılmış halde köyümüze dönemedik.” 2001 yılında İzmir’in Gaziemir ilçesine yerleşen Kandemir ailesi, çözüm sürecinde, köylerine dönme imkanı yaratılmasını istiyor.

Şemse Kandemir çözüm sürecine ilişkin şunları ifade ediyor:  “Barış için diyalog süreci başladı, biz bundan çok memnunuz. Artık barış olsun, bu sürecin sonunda köylerimize dönüş yolunun açılmasını istiyoruz. Bizi mağdur eden devlet bu süreçte mağduriyetlerimizi gidermeli. Köylerimize dönmemiz için gerekli koşulları sağlamalı maddi manevi zararlarımızı karşılamalı.”

‘TÜTÜN VE HAYVANLARIMIZI YAKTILAR’

Babina (Arakapı) köyüne komşu olan Emrud (Beşdeğirmen) köyünden Halime İlhan (53) geçimlerini tütün üretimi ve hayvancılıkla sağladıklarını söylüyor. Tütün ve hayvalarının askerler tarafından yakıldığını belirten Halime İlhan, “Köy yakılmaya başlanınca kaçtık. Bursa yöresine geldik ve orman işçiliği yapmaya başladık. Naylon çadırda yaşıyorduk. Çadırlar yaşanmaz haldeydi kışları, içeri su giriyordu yazları ise sıcaktan kavruluyorduk. 2 çocuğumu naylon çadırlarda doğurdum. 2 metrekare çadırda 8-10 kişi yaşıyorduk, 2 çocuğum çadırda evlendi. Bursa’da Kürtçe konuştuğumuzda ırkçı baskılara maruz kalıyorduk. Köyümüz yemyeşildi, ırmakları, eşsiz şelaleleri vardı, tatlı su balıkları ile meşhurdu. Şimdi şelaleler ırmaklar kurudu, yeşil örtüden eser kalmadı, çöle dönüştü bunu köye gizlice gittiğimizde gördük, devlet köyümüzü bilerek bu hale getirdi” diyor.

İlhan, 12 yıl naylon çadırda yaşadıktan sonra İzmir’in Gaziemir ilçesine yerleştiklerini  sözlerine ekliyor. İlhan ailesi barış sürecine olan desteklerini ifade ediyor.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın başlattığı süreci desteklediklerini ve inandıklarını vurgulayan Halime İlhan, çözüm sürecinin çok önemli olduğunu vurguluyor. Sürecin köylerini dönüşü sağlamasını, köylerinde yok edilen tarım ve hayvancılığın yeniden yapılabilir hale getirilmesini istiyor.

Kaynak: ANF 16 Nisan 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder