90′lı yıllarda köyleri devlet tarafından yakılarak Türkiye’nin
değişik metropollerine sürgün edilen aileler çözüm sürecinde köylerine
dönüş yolunun açılmasını istiyor.
1990’lı yıllardan itibaren Türk devleti, insan hakları örgütlerine
göre dört bin köyü boşalttı, yüzbinlerce insanı kendi topraklarından
sürdü. 1993 yılında Mardin’in Kızıltepe ilçesinde de devlet, “Köyde
PKK’lileri besliyorsunuz, ya korucu olursunuz ya da köyü terk edersiniz”
gerekçesiyle yüzlerce köye baskı uyguladı.
Binlerce insan, evleri, hayvanları, ambardaki yiyecekleri yakılıp
yıkılarak sürgün yollarına düşürüldü. Bu aileler göçertildikleri
metropollerin en yoksul bölgelerinde kurdukları çadırlarda insanlıkdışı
koşullarda yaşamak zorunda bırakıldı. Ayrıca ucuz iş gücü olarak
tarlalarda çalıştırıldı, dil bilmedikleri için her türlü sosyo-kültürel
baskıya maruz kaldı. Aileler naylon çadırlarda doğan çocuklarına eğitim
olanağı sağlayamadı.
Devletin zorla köylerinden göçerttirdiği aileler, çözüm sürecinin
barış ile sonuçlanması için devletin geçmişte yaptıkları ile
yüzleşmesini, köylerine dönüş koşullarının sağlanmasını talep ediyor.
Ayrıca devletin kendilerine verdiği maddi-manevi zararın hesabını
vermesini bekliyorlar.
Ailelerin bir bölümü metropol yaşamına hala uyum sağlayamamış ve
doğal yaşamlarından getirdikleri komünal, dayanışmacı değerleri
bulundukları mahallelerde sürdürmeye çalışıyor. Aileler geçmişte
yaşadıklarını ve çözüm sürecinden beklentilerini ANF’ye anlattı.
‘YA KORUCU OLUN YA DA KÖYÜ 1 HAFTA İÇİNDE BOŞALTIN’
13 Kasım 1993’te Mardin’in Kızıltepe ilçesine bağlı Babina (Arakapı)
köyünün askerlerce yakılması üzerine ailesi ile birlikte Manisa’nın bir
köyüne yerleşen İsmet Kandemir (72) o günleri şöyle anlatıyor:
“Jandarma komutanı bizleri çağırarak ‘bu köye teröristler geliyor,
siz onları besliyorsunuz, köyü boşaltacağız, ancak korucu olursanız
burada kalabilirsiniz’ dedi. Biz korucu olmayacağımızı söyleyince o
zaman köyü bir hafta içinde yakacaklarını söyledi. 1 hafta sonra, 13
Kasım günü bir anda askerler evleri ateşe vermeye başladı. Bunun
üzerine alabildiğimiz eşyalarımızla birlikte kaçmaya başladık. Biz
gittikten sonra evlerimiz kalan eşyalarımız ile birlikte yakıldı.
Kızıltepe ilçesine geldik 3 ay sonra da Manisa’nın bir köyüne gelerek
açtığımız naylon çadırda yaşamaya başladık.”
‘KIZIMI NAYLON ÇADIRDA DOĞURDUM’
İsmet Kandemir’in bıraktığı yerden eşi Şemse Kandemir (67) devam
ediyor: “Manisa’ya yerleştikten sonra bahçelerde çalışmaya başladık.
Bahçe sahipleri çalışmaya mecbur olduğumuz için bizleri normal
ücretlerin çok altında çalıştırıyorlardı. Naylon çadırda yaşıyorduk,
yağmurda, fırtınada çadırlarımız uçuyordu çocuklarımızla ortada
kalıyorduk. Bizim gibi naylon çadırlarda yaşayan diğer akrabalarımızın
yanına sığınıyorduk.
Şu anda 17 yaşında olan kızım Emine’yi çadırda doğurdum. Naylon
çadırlarda su, elektrik, tuvalet gibi temel ihtiyaçlar yoktu, yaşam
koşularımız insanlık dışı idi. Yeni doğmuş bebeğim için beşik
bulamıyordum; bu şekilde 7 yıl boyunca naylon çadırda yaşadık.”
Türkçe bilmedikleri için kimseyle iletişim kuramadıklarını,
aşağılandıklarını söyleyen Şemse Kandemir şunları ekliyor: “Köyden 10
çocuğumla birlikte çıkarıldık. Çocuklarım küçük yaşta tarlalarda
ırgatlık yapmak zorunda kaldı. Okula gönderemedim, eğitimleri yarım
kaldı. Köyümüz hala boş tarlalarımız, bağlarımız, evlerimiz yıkılmış
halde köyümüze dönemedik.” 2001 yılında İzmir’in Gaziemir ilçesine
yerleşen Kandemir ailesi, çözüm sürecinde, köylerine dönme imkanı
yaratılmasını istiyor.
Şemse Kandemir çözüm sürecine ilişkin şunları ifade ediyor: “Barış
için diyalog süreci başladı, biz bundan çok memnunuz. Artık barış olsun,
bu sürecin sonunda köylerimize dönüş yolunun açılmasını istiyoruz. Bizi
mağdur eden devlet bu süreçte mağduriyetlerimizi gidermeli. Köylerimize
dönmemiz için gerekli koşulları sağlamalı maddi manevi zararlarımızı
karşılamalı.”
‘TÜTÜN VE HAYVANLARIMIZI YAKTILAR’
Babina (Arakapı) köyüne komşu olan Emrud (Beşdeğirmen) köyünden
Halime İlhan (53) geçimlerini tütün üretimi ve hayvancılıkla
sağladıklarını söylüyor. Tütün ve hayvalarının askerler tarafından
yakıldığını belirten Halime İlhan, “Köy yakılmaya başlanınca kaçtık.
Bursa yöresine geldik ve orman işçiliği yapmaya başladık. Naylon çadırda
yaşıyorduk. Çadırlar yaşanmaz haldeydi kışları, içeri su giriyordu
yazları ise sıcaktan kavruluyorduk. 2 çocuğumu naylon çadırlarda
doğurdum. 2 metrekare çadırda 8-10 kişi yaşıyorduk, 2 çocuğum çadırda
evlendi. Bursa’da Kürtçe konuştuğumuzda ırkçı baskılara maruz
kalıyorduk. Köyümüz yemyeşildi, ırmakları, eşsiz şelaleleri vardı, tatlı
su balıkları ile meşhurdu. Şimdi şelaleler ırmaklar kurudu, yeşil
örtüden eser kalmadı, çöle dönüştü bunu köye gizlice gittiğimizde
gördük, devlet köyümüzü bilerek bu hale getirdi” diyor.
İlhan, 12 yıl naylon çadırda yaşadıktan sonra İzmir’in Gaziemir
ilçesine yerleştiklerini sözlerine ekliyor. İlhan ailesi barış sürecine
olan desteklerini ifade ediyor.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın başlattığı süreci
desteklediklerini ve inandıklarını vurgulayan Halime İlhan, çözüm
sürecinin çok önemli olduğunu vurguluyor. Sürecin köylerini dönüşü
sağlamasını, köylerinde yok edilen tarım ve hayvancılığın yeniden
yapılabilir hale getirilmesini istiyor.
Kaynak: ANF 16 Nisan 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder