14 Nisan 2013 Pazar

“Kürdistan’a Barış”ın Ayak Seslerine Destek Çağrısı!

kürdistan manzara
Seyîd Abdulqadir, Şêx U. Nehrî, Şêx Seîd, Seyîd Riza, Şehidlerin serweri Qazî Mihemed vd şehitlerimiz ile hayırla yad ettiğimiz ulusal tarihimizde yer alan tüm değerli şahsiyetlerimizin aziz anıları hatırına, Kurdistan’a Barış getirelim…

Kürdistanlı gençler arasında yaşanan olumsuz durumlardan dolayı, bütün Kürdistanlılar gençlerini sağduyuya çağırdı. Beroj yazarı İsmet Aydemir, dün köşesinde Kürdistan’ın geleceği için her iki tarafa da hem tepki hem de olayların büyümemesi için mesajlar vermişti. Aydemir, bugün yine köşesinde yaşanan olaylarda provokasyonlara dikkat çekerek, Kürdistan şehitleri üzerine Kürt gençlerini seslenerek, “Kavgayı büyütmeyin Kürdistan’a Barışı getirelim” dedi.

İşte ismet Aydemir’in yazısı

“Kürdistan’a Barış”ın ayak seslerine destek çağrısı!

Evet, Kurdistan’da barışın ayak sesleri duyulmaya başladı.

AZADÎ İnisiyatifi arabuluculuğuyla, Kürdistan’ın iki büyük siyasi oluşumu, diplomatik ve siyasi yeteneklerini de kanıtlayarak talihsiz bir sürtüşmeyi büyümeden önlediler. Bu sevindirici gelişme, hasret kaldığımız barışın daha somut adımlar atılarak geliştirilmesi yönündeki arzu ve umutlarımıza daha bir bilinç ve özveriyle sarılmamızı emrediyor…

BDP’ye, HÜDA-PAR’a ve AZADÎ Înisiyatifi’ne, özellikle de AZADÎ’nin Genel Koordinatörü Adem Özcaner, Basın Sözcülerinden Adnan Fırat ve -bağışlasın ama- hepimizin günah keçisi ilan edilen kalbi Kurdistan aşkıyla ve rabbine iman ile çarpan AZADÎ kurucularından Avukat Sıdkı Zilan’a ayrıca tüm içtenliğimle teşekkür ediyorum;  Yüreklerimizde uzun zamandır bekleyen barışın tohumunu sulandırdılar.

Malum, dün başlayan talihsiz sürtüşme bugün yerini korku dolu bir tedirginliğe bırakmıştı. Dün sitemizde yer alan bir haberde, AZADÎ İnisiyatifi yetkililerinin ulusal sorumluluk bilinciyle taraflarla yaptıkları görüşmelerden, sağduyulu davranılması yönündeki çağrılarına olumlu yanıt aldığını okumuştuk.

Bügun de, AZADÎ’nin taraflara yaptığı çağrının ve tarafların verdikleri olumlu yanıtların sinyallerini bekliyorduk. Ve bu görüşmelerin meyvesini de, herhangi bir kavgaya mahal vermeden sorunun giderilmesiyle almış olduk.

Olay mahalline giden BDP’li vekillerimiz, öfkeli kalabalığı sakinleştirmeye çalıştıktan sonra, müdahalede bulunan Türk polisleriyle kısa süreli çatışmaların akabinde kitleyi gerginlik mahallinden uzaklaştırıyorlar.

HÜDA-PAR’lı yetkililer de, sürtüşmeye gerekçe olan paneli gerçekleştirirken ve sonrasında Rûspîler aracılığı ile, öfkeli kalabalığı, karşıt gruptan hakaret ve saldırı olsa bile hiçbir şekilde karşılık verilmemesi yönünde telkinlerde bulunarak yatıştırıyorlar.

Anlaşılmış bulunmaktadır ki, istersek her türlü provokasyonlara rağmen kavga etmeyebiliriz. Yine anlaşılmıştır ki, tarafların karşılıklı özverisi olmadan sükunet sağlanamaz. Yine anlaşılmıştır ki, eski yaraları kaşımak yerine uzlaşmayı esas almak hepimizin huzuru ve Kurdistan’ın selameti ve iç barış için öncelikli adım olmalıdır.

Evet, şimdi Kurdistan’da iç barış zamanı. Bu ustaca başarılmış “kriz yönetme” becerisinin ardından siyasilerimizden, Rûspîlerimizden bu hayırlı ve yürek serinletici başarının devam ettirilmesini talep etmeliyiz.

Atlatılan bu kardeş kavgası krizinde, taraflardan talep gelmesini beklemeden yoğun diplomasi trafiğiyle başarılı bir şekilde gerçekleştirdiği arabuluculuk misyonunun sahibi AZADÎ İnisiyatifi’ni, daha etkin bir şekilde iç barış için tarihi bir sorumluluk üstlenmeye davet ediyorum.

Barışa hasret ülkemizin her kesiminin de destekleyeceğine olan inancımla, hem genel Kurdistan kamuoyunun olumlu kanaat ve teveccühü hem de diğer tüm siyasi oluşumlar nezdindeki itibarı ile AZADÎ İnisiyatifi öncülüğünde Kurdistan’a Barış için bir kampanya başlatalım.

“Kurdistan’a Barış” kampanyasıyla; hem AZADÎ İnisiyatifini, hem çeşitli kesimlerden kanaat önderlerini, aydınlarımızı, yazarlarımızı, sanatçılarımızı, ulemamızı, Dedelerimizi, Kurdistanlı diğer dinlerden din adamlarımızı, gazilerimizi, şehid ailelerini, lekeli yakın mazimizin zarar görmüş yaralı gönüllerini, Barış Anneleri’ni, annelerimizi, evliliğe hazırlanan genç kızlarımızı bu kutsal göreve davet edelim.

Bu hususta itiraz edebilecek kardeşlerimden de ricam, lütfen, haklı da olsanız tüm çekincelerinizde, iç barışa şans tanıyalım. Önce tarafsız olan bizler adım atalım ve öfkelerimizi gömerek bu hayırlı girişime öncülük edelim. Biz üzerimize düşen tarihi ve ulusal sorumluluğu yerine getirelim. Barışa olumlu yanıt vermeyenleri de daha somut bir kanıt üzerinden hep birlikte mahkum edelim.

Yüreğimizi ferahlatan atlatılmış bir krizi tarihi bir fırsata dönüştürmeliyiz. Daha sıcaklığı soğumadan bu ulusal uzlaşıyı barışa dönüştürmeliyiz. Bu altın fırsat kaçmamalı. Ülkemize huzur bahşedecek özverimizi sergilemekten imtina etmeyelim. Göreceğiz ki, her şeyden ve herkesten önce bize, Kürtlere, Kurdistan’a elzem olan barış aslında çok da zor değilmiş. Göreceğiz ki, aslında enerjimizi tüketen, yüreklerimizi hayattan soğutan kardeş kavgaları çok da gerekli değilmiş. Göreceğiz ki,  siyasi ve ideolojik rekabet kavgasız ve kansız da olabiliyormuş hem de çok kolay ve daha zevklice…

Öyleyse gösterelim, görülmesi gereken ve oldukça da gecikmiş bulunduğumuz iç barışı…

Ki;

İbrahim ile Kawa’nın kavgasından dolayı egemenliklerini sürdüren Nemrud ile Dehak’ın sevinçlerini kursaklarında bırakarak dört parçanın kalbi Paytext Amed’i, başkalaştırılmış ulusal kişiliklerimizi yeniden diriltmek/inşa için ilham kaynağı kılalım…

Birbirimizle kavgalarımızda harcadığımız enerjiyi ülkemizin imarında, özgürlüğüne ulaştırmada, dünya devletleri ve ulusları arasındaki saygın yerimizi yeniden kazanmaya, gözlerimizin önünde eriyen ulusal/dini değerlerimizi yeniden diriltmeye, çekilirliği kalmamış hayatlarımızı, “yarın ölecekmişcesine hazırlıklı ve hiç ölmeyecekmişcesine doyumsuz” yaşanabilinir kılalım…

Sokaklara ve dilenciliğe düşürülmüş çocuklarımızın yürek yakan halleri hatırına, sağ ve sol yazıcı meleklerini bile kedere boğan annelerimizin ve gelinlikli kızlarımızın feryadufiganları hatırına, sıcak yataklarından alınarak soysuzca öldürülenlerimizin ahları hatırına, hepimizin liderleri olan Seyîd Abdulqadir, Şêx U. Nehrî, Şêx Seîd, Seyîd Riza, Şehidlerin serweri Qazî Mihemed vd şehitlerimiz ile hayırla yad ettiğimiz  ulusal tarihimizde yer alan tüm değerli şahsiyetlerimizin aziz anıları hatırına, Roboski’nin hatırına, daha dün yüreğimizin orta yerinde öldürülen Murat İzol’un hatırına, cezaevlerindeki on binlerimizin hatırına Kurdistan’a Barış getirelim…

Yalvarıyorum. Lütfen feryadımızı duyalım, duyuralım… Lütfen, lütfen, lütfen bize hayatı yaşanılır kılacak barış için merhamet gösterelim.

Yorgunuz hayatı sürdürmekten. Yüreğimiz ve beynimiz kavgalı. Ayaklarımızın yürüdüğü istikametler, gözlerimizin baka kaldığı ufuklar ile yüreklerimizin asılı kaldığı hayal ve umutlarımız ayrı yönlerde…

Umudumuzu çökerten mevcud hayatlarımızı, kaldırılamaz ağırlığını hafifleterek idame ettirmek adına; kimimiz asimilasyona teslim olmanın utancına, kimimiz batmakta olan gemiden atılan değersiz eşyalar gibi görmeye başladığı o kendisini kendi yapan değerlerinden uzaklaşmaya ve kendisiyle çatışmaya, kimimiz değişimin parametrelerine aykırı bir biçimde ansızın en umulmadık uç yönelimlere, kimimiz ülkesinden ve ulusal gerçekliğinden kopuk ve fantastikleştirilmiş hakikatlerin dehlizlerine gömülerek üç maymunu oynamaya, kimimiz entelektüelizmin sihirli dünyasında kaybolmaya evriliyoruz. Ki, belki bir nebze de olsa hayattan tat alabilelim. Ama nafile, yaralı ve kirli de olsa vicdanımız, ulusal değerlerimizden ve hakikatlerimizden uzaklaştırsa da çileli okumalarla edindiğimiz bilgileri taşıyan beynimiz buna da izin vermiyor…

Dini, siyasi, ideolojik, ailevi, sosyal, kültürel, ticari hayatlarımız paramparça. Sükunet bulmak için sığındığımız ve bin bir emek ile, özveriyle kurduğumuz dostluklarımızın, arkadaşlıklarımızın, aşklarımızın, ailelerimizin, ortak çalışmalarımızın akibeti, -en basit hatalarımızda bile- birikmiş hınçlarımızı kusarak kavgayla, hüsranla, düşmanlıkla bitiyor…

Aynı örgütsel yapıda yer alanlarımızın bir çoğu bile özel ilişkilerinde birbirleriyle kavgalılar. Hayatlarımızı tüm lanetliliğiyle, tek kişilik olarak sürdürmeye çalışsak da o tek kişiliklerimiz bile kendi içinde parçalanmış ve çoklu kişiliklerimizle kavga halinde…

Artık hiçbir şeye tahammülümüz kalmadı. Hayata tutunmak istiyoruz. Bizi bundan mahrum etmeyelim. Bir kere olsun olanca samimiyetimizle kendimizle barışmayı son şansımız olarak deneyelim. Kendimize karşı bu kini, anlamsız ve aptal gururu, kibri bırakıp hayatlarımızı yaşanılır kılalım.

Ve ben yarından itibaren beni kırdığına inandıklarımdan, hatta son günlerde barış eli uzattığım ama tutmayarak beni kibrimin ateşine düşüren kardeşlerime yeniden gidecek ve onlardan af dileyerek barışacağım, haklılığımı barışa kurban edeceğim! Ki, af ediciliğin yücelticiliği ve barışın rahmetiyle azap içindeki yüreğim ölmeden önce huzur bulsun!

Kendimizle barışalım ve Kurdistan’a Barış getirelim!..

Ki, ibadetlerimizi, şiirlerimizi, stranlarımızı, ticaretimizi, ihtiraslarımızı, hırslarımızı, aşklarımızı, sevdalarımızı, siyasal ve ideolojik mücadelelerimizi, entelektüel birikimlerimizi, lorilerimizi, govendlerimizi, zikirlerimizi, günahlarımızı yaratıcı rekabete dönüştürerek yaşamdan sevinç ve zevk kotaralım!

Lütfen, “Kürdistan’a Barış” için bu sesi çoğaltalım, henüz kesilmemişken ebediyete…

Hayatla kavga etmekten yoruldum. Yüreğimle, beynimle kavga etmekten yoruldum. Artık ülkemde ölüm duymaya, acı görmeye, dram betimlemeye tahammül edemiyorum. Yüreğim, annelerimizin ve genç kızlarımızın ağıtlarıyla uğulduyor! Sokaklara düşürülmüş kömür gözlü çocuklarımızın ciğerime kezzap gibi dökülen el uzatışları, yalvarışları karşısında ağlamaktan başkaca bir şey yapamaya yapamaya artık umursamazlığa evrilmişliğimle sürdürülebilir göremiyorum hayatı! Lanet umum evlere düşürülmüş kız kardeşlerimi gören gözlerimden nefret ediyorum, erkekliğimden tiksiniyorum!

Diasporalara sürülmüş bakurlu, rojhilatlı, rojavalı kardeşlerimin trajedilerine derman olmak için imkansızlıklar içinde çırpınmama rağmen hiç bir şey yapamamak, yapmaya çalışırken kırmak, tanrıymışım da gücüm elimden alınmışcasına derin bir kibre gark olmak, Nemrud’un beynindeki sinek gibi çıldırtıyor inancımı! Ya ülkesinden göçertilerek Türk metropollerinde onurunu zedeleyen işlere mecbur bırakılan köylerimizdeki babalarımın karabasan gördürten ahvali karşısındaki cinnetim!

Birileri bana bunun bir kabus olduğunu söylesin! Ömrümün yarısını henüz geçmiş iken ölümü arzulamaktan bile utanır oldum; beşikte, rahmet olan anne kucağında, en ilahi mekan anne rahminde, en masum oyunların neşesinde, sevdalarının baharında, sükunet yataklarında ölüme sürülenlerimizin matemi karşısında! Kürdistan’a dair belleğim, acıdan, kederden, trajediden, katliamdan, ihanetten, utançtan, boynu büküklükten, sefaletten, ölümden başka bir şey anımsatmıyor bana! Kurdistan’a dair umut ve hayallerim ise bu belleğe ve yaşadığım ana dair sadece ve sadece ıslık çalmak gibi! Çocukluğumun en masum anılarına huzur bulmak için döndüğümdeyse, gençliğimin ve son demlerimin anılarından geçmek durumunda kalıyor ve bir korku tüneline girmişcesine çığlık atıyorum! Şahsen tanıdığım ve öğrendiğim yüzlerce, tanımaya başladığım binlerce, cezaevlerine düşmüş kardeşimin eşleri ve çocuklarının perişanlıkları Vahşi bir mızrak olup ciğerlerime saplanıyor ve düşüyorum Hamza misali, yaşama kaygısına ve ganimete yenilerek elde ettiğim Uhud vadisi niteliğindeki hayatıma!

On yıl öncesinden birbirimizi hainlikle, milliyetçilikle suçlayarak artık görüşmez olduğum İslamcı bir kardeşimin iki ay önce beni arayarak dile getirdiği feryadını aktarmak istiyorum:

“Sevgili İsmet, senden ve kendimden nefret ediyorum. Ama yine de sana duyurmak istedim acımı. Param var, imanım var, çocuklarım var, düzenim var ama mutlu değilim dostum. Uyuyamıyorum. Çıldıracağım. Artık inancım, tecrübelerim, bilgilerim, umutlarım ruhumun acılarını dindirmeye yetmiyor dostum! Soruyorum sana, hatta sevgili Allah’ıma da. Bu nasıl bir imtihan! Allah’ım izin ver de sitem edeyim. Neden tüm bilgilerim ruhumun acısını teskin etmiyor. Ne olacak memleketimizin hali? Neden bir şey yapacak gücüm yok. Otuz yıldır okuduğum doğrularımın kaynakları neden Lat ve Uzza gibi kör, sağır ve dilsiz! Ya vicdanım, evet evet ya vicdanım neden susmuyor!.. Hani nerde Musa! Musalarımız bile bizden berbat durumda, çıktıkları Tuva’dan inmeye korkuyorlar! Ya Harun! O da Musa’yla resullük/iktidar kavgasında! Hani On Emir! On Emir önümüzde Trilyon Emir olarak duruyor ve çözdükçe bitmez bir bilmece! Bak sevgili kadim dostum, Allah’ın avukatları kızmazsa, sen kızmazsın ya, yine de izin ver sormama; nasıl başarılı çıkabileceğiz bu imtihandan! Rabbim, bizi aynı mekan ve zamanda Musa’nın, İsa’nın, Lut’un, Yunus’un, İbrahim’in, Muhammed’in kavmi yaptın ama içimizden bir tek resul çıkarmadın! Bu saatten sonra da çıkartsan galiba ilk reddenlerden biri de ben olacağım, lakin senden başka kimseye güvenimiz kalmadı! Huzur İslam’da ama ne İslam’dan huzur çıkarabildik ne de İslam’da huzur bıraktık, lanetliliğimizle! Lanet olsun hepimize! Para lazım olursa çalışmalarınız için gel al, vicdan terapisi olmasın diye almayacaksın ya seni lanet herif!” dedi ve kapadı telefonunu…

Takva sahibi kardeşimin rabbine yalvarısı karşısında tek kelime edemedim, ılık göz yaşlarımın dışında. Ne diyebilirdim ki! Dişlerinden tırnaklarından artırarak Kürtçe dergi ve çalışmalarda bulunan kardeşlerimize para lazım da diyemedim. Diyemedim işte. Bu da ayrı bir hastalık ya. Hasta halimizle doktorluk oynuyoruz ya Allah’ım ne diyeyim!.. Gündelik günahlarımın ardından gecenin kahırlı uykusuzluğunda gerçekleştirdiğim tek oturumluk namazda sessizce, “Son sığınak ve tüm sığınakların sığınağı sensin, haydi bindir bizi Kürtlerin ceddi Nuh’un (a.s) gemisine ve vardır özgür ülke Kurdistan’a barış içinde… Geciktirirsen, yine de sen rabbim ve ilahımsın ama bil ki sana geleceğim, doruklardan uçarak!..

Huzur bulmak istiyoruz rabbim huzur, huzur!.. Buluştur artık ruhumuzu, dört parçaya ayrılmış bedenimizi barışla buluşturarak!

Kurdistan aşkı mıdır beni hayata tutunduran son şey, yoksa çağdaş Beko olan kardeş kavgasından ulaşılamaza/kavuşulamaza  dönüştürülen Kurdistan aşkı mıdır beni ruhsal acılarımı dindirmeye davet eden, bilemiyorum. Bildiğim tek şey, yüreğimde ağıt sesleriyle beynimdeki ölüm senfonileri beni dağlara oradan da sonsuzluğa bir kartal gibi kanat çırpmaya davet ediyor!

Sonsuzluk/ölüm çağrısı sadece şahsıma münhasır değil. Bunca dram ve trajediye rağmen hala bu sesleri duymayan varsa vicdanlarından şüphe duymalılar! Gördüğüm gözlerin, uğradığım yüreklerin, kokladığım acıların tümünden aynı sesler geliyor. Geliyor da henüz çoğu dile getirmeye cesarete edemiyor. Edemiyorlar çünkü onlar sadece kendilerinin ve az sayıdakilerin böyle olduğunu düşünerek kardeşlerinin yaşama sevinçlerine gölge düşürmek istemiyorlar.

Bir kere, bir kere de olsa son bir kez hayata tutunmamıza yardımcı olalım! Bir kere, bir kere de olsa bu şansı deneyelim;

Kendimizle barışalım ve Kurdistan’a Barış getirelim!..

Ki, ibadetlerimizi, şiirlerimizi, stranlarımızı, ticaretimizi, ihtiraslarımızı, hırslarımızı, aşklarımızı, sevdalarımızı, siyasal ve ideolojik mücadelelerimizi, entelektüel birikimlerimizi, lorilerimizi, govendlerimizi, zikirlerimizi, günahlarımızı yaratıcı rekabete dönüştürerek yaşamdan sevinç ve zevk kotaralım!

Lütfen, “Kürdistan’a Barış” için bu sesi çoğaltalım, henüz kesilmemişken ebediyete…

Kaynak: haberdiyarbakir.com 11 Nisan 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder