PKK’nin bu tarihsel rolünü en çok, bizzat ona karşı her türlü
savaşı yürütmüş, ama onu tasfiye etmede, ezmede başarısız kalmış Türk
devleti biliyor.
PKK’nin tarihsel sorumluluğu
Suriye’deki Baas rejimi ömrünü uzatmak için kan dökmeye devam ediyor.
Suriye’de iç savaşın patlak verdiği günden bu yana, Kürtler kendilerini
‘dışarıda’ tutmaya çalıştılar. Savaş gibi yıkıcı sonuçları olan bir
felaketten adeta kaçtılar. Doğru olan da buydu.
Batı Kürdistan’daki Kürtleri savaşın içine çekmek için, içte ve dışta
bir çok provokasyon ve girişim oldu. Hatta Türkiye, Kürtlerin
kendilerini korumak için aldıkları tedbirleri-ki bu tedbirler arasında
savunma gücü önemli bir yer tutuyor- ve insan göçünü bahane ederek
Suriye Kürdistanı’nın önemli bir bölümünü ilhak edecek şekilde bir
‘tampon bölge’ oluşturmayı hedefledi. Bunun için fırsat kolladı. Halen
bu tehlikeli ve çılgın arayışı devam ediyor.
Kürtler ne kadar bu savaş belasından uzak dursalar da, dışında
kalamadılar. Bela gelip Kürtlerin kapısını da çaldı. Bir taraftan Baas
rejim güçlerine karşı kendilerini savunurken, diğer taraftan
Serêkaniyê’de olduğu gibi Türkiye’nin ağırlıklı olarak örgütlediği ve
desteklediği çetelere karşı savaşmak zorunda kaldılar.
ÖCALAN VE BARZANİ YAN YANA
Son günlerde Batı Kürdistan’ı tümden etkileyecek savaş tırmanışa
geçti. Baas ordusu ülkenin ikinci büyük kenti ve ticaret merkezi olan
Halep’te Kürtlere karşı soykırım girişimlerinde bulundu. Savaş uçakları
sivil halkın bulunduğu Şêx Meqsûd mahallesini bombaladı. Onlarca insan
bu saldırıda yaşamını yitirdi. Binlerce insan evsiz-barksız kaldı.
Binlerce insan şehri terk etti. 29 Mart’tan 5 Nisan’a kadar yapılan
saldırılarda çoğu çocuk 40’a yakın sivil Kürt yaşamını yitirdi.
YPG’nin, rejimin soykırım saldırılarına karşı yaptığı misilleme
eylemlerinde ise yüze yakın Baas ordusu elemanı saf dışı edildi. Ayrıca
Batı Kürdistanlı kaynaklar, YPG’nin yaptığı açıklamalarda savaşı
tırmandırmamak için Baas rejimine karşı gerçekleştirdiği saldırılarda
ölen askerlerin sayısını tam açıklamadığını, misilleme eylemlerinde
rejim güçlerinin kaybının açıklananın birkaç katı olduğunu
bildiriyorlar.
Öte yandan 5 Nisan günü Qamışlo’da yaşamını yitiren YPG savaşçıları
için yapılan cenaze töreninde Batı Kürdistan halkının siyasi birliği
zirve yaptı. On binlerce insanın katıldığı cenaze törenine PYD’nin yanı
sıra hemen hemen bütün parti ve gruplar katıldı.
KCK, PYD, PDK, PKK ve Kürdistan Bayrakları, Abdullah Öcalan ve
Mesut Barzani’nin posterleri tören boyunca yan yana dalgalandı. Bu durum
ilk kez olmasa da, Qamışlo’daki son cenaze töreninde ağırlıklı olarak
kendisini hissettirdi.
Elbette Batı Kürdistan’da ortaya çıkan bu tarihsel tablo, sadece Kürt
halkının bu parçada karşı karşıya kaldığı tehlikenin yol açtığı zorunlu
bir ‘yakınlaşma’ değil. O, aynı zamanda Kürdistan’ın bütününü içine
alan ve esas olarak da Kürtlerin kendi geleceklerini belirleme hakkının
şimdiye kadar ete-kemiğe bürünmemesinden kaynaklanan tarihsel sorunun
yol açtığı gelişmelerle yakın alaka içindedir.
ŞİMDİ KÜRTLERİN ÖZGÜRLÜK ZAMANI
Bütün gelişmeler artık Kürtlerinde özgürlük ve kendi geleceklerini belirleme zamanının geldiğini gösteriyor.
Federal Kürdistan’ın Bağdat hükümeti ile arasındaki derin çatlak
giderekten büyüyor. Bu krizin sonucu olarak Federal Kürdistan, Irak’tan
tümden kopma noktasına gelmiş durumda.
Suriye’de kriz derinleşiyor. Batı Kürdistan ‘de facto’ olarak
özerkliğini elde ediyor. Kürtler bu parçada ortaya çıkan bu tarihi
fırsatı ıskalama şurada dursun, korumak ve kollamak için canla-başla bir
çaba içindeler.
Kuzey Kürdistan’da ise, PKK öncülüklü Kürdistan Özgürlük Hareketi
yeni şekillenecek Türkiye ‘içinde’ Kürtlere statü, yani özgürlük
arayışını yeni bir aşamaya çıkarıyor. Bu yeni paradigmanın amacı sadece
Türkiye’deki Kürtler için statü elde etmek değil. Özgürlük Hareketi aynı
zamanda Türkiye’yi, merkezinde Kürdistan olan bölge için bir tehdit
olmaktan da çıkartmak istiyor. Bunun için ülkenin bir bütün olarak
demokratikleşmesini hedefliyor.
İran’ın egemenliğinde tuttuğu Kürdistan’da ise-son Newroz’da da bu
çok net ortaya çıktı-halk özgürlük için, demokrasi ve öz yönetim için
ayağa kalkmaya sabırsızlanıyor. Bu dipten gelen dalga Doğu
Kürdistan’daki siyasi güçleri de, tıpkı Batı Kürdistan’da olduğu gibi
birlik olmaya davet ediyor. Bu tarihsel davetin bir gereği olarak
geçtiğimiz günlerde 10. kuruluş yılını kutlayan Kürdistan Özgür Yaşam
Partisi (PJAK), Doğu Kürdistan’daki tüm partileri tek çatı altında
toplanmaya çağırdı.
Kim ne derse desin, nasıl ve hangi yalan haberle perdelemeye
çalışırsa çalışsın, bütün bu gelişmeler İmralı’da PKK lideri Abdullah
Öcalan ile yürütülen görüşme ve müzakerelerin merkezinde hatırı sayılır
bir yer tutuyor. Aslında orada sadece Türkiye’de Kürt sorunu, ateşkes
ve Türk medyasının her şeyin merkezine oturttuğu ‘geri çekilme’
konuşulmuyor.
Yapılan görüşme ve müzakerelerin bunun ötesinde olduğunu tahmin etmek
zor olmasa gerek. Hiç şüphe yok ki, bu müzakerelerde aynı zamanda Batı
Kürdistan’ın statüsü, önümüzdeki dönemde Federal Kürdistan’ın olası
‘bağımsızlık’ ilanı, Doğu Kürdistan’ın öngörülen İran savaşındaki
pozisyonu konuşuluyor.
Görünen o ki, Türkiye çok az şey vererek masadan çok karlı kalkmak
istiyor. Türk tarafı bir oldu-bitti ile Kürtleri karşı karşıya bırakmak
istiyor. Medya aracılığıyla meseleyi bir ateşkes ve geri çekilme
meselesi olarak göstermeye çalışıyor. Sürecin tek taraflı olduğu imajını
yaratmaya da özel bir özen gösteriyor.
Örneğin ‘silahsız çekilecekler’, ‘ şu yoldan gidecekler’, ‘çekilme
güzergahlarını MİT belirliyor’, ‘sessiz çekilecekler’ türünden akla
ziyan ‘teoriler’, daha doğrusu palavralar üretildi ve üretiliyor. Bir
tek ‘parmak uçlarına basarak gidecekler’ diye yazılmadı. Yazılmayan
yalan, bir tek bu kaldı herhalde.
Altını bir kez daha kalın çizgilerle çizmek gerekirse, problem
gerilla güçlerinin nasıl ve ne zaman çekileceğine dair değil.
Türkiye’nin, dolayısıyla AKP hükümetinin ne yapacağıyla alakalıdır.
Karşılıklı güven artırıcı adımlarla yürümesi gereken bu süreçte laftan
öte hükümetin üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirip-getirmeme
sorunudur.
ÖCALAN’IN EL YAZILI MEKTUBU KANDİL’E GİTTİ
İzlediğimiz ve gördüğümüz kadarıyla Kürt tarafı Erdoğan ve ekibine
güvenmiyor. Bu konuda ciddi kuşkular var. Çünkü hükümet her konuda
tahrifat yapmakla meşgul.
Belki bu nedenle Öcalan, Kandil’e son mektubunu bilgisayar çıktısı
olarak değil de, kendi el yazısı olarak gönderdi. Ve BDP Eşbaşkanı
Selahattin Demirtaş’ın son Öcalan mektubunu Kandil’e götürdükten sonra
yaptığı açıklamada ‘AKP ciddi adımlar atmıyor ve KCK yetkilileri bundan
dolayı kaygılılar’ demesinin temelinde de bu derin güvensizlik yatıyor.
Sadece Türk hükümetinin ‘içte’ atması gereken adımları atmaması
değil, aynı zamanda ‘dışta’ izlediği ve izleyeceği politika KCK’de, Kürt
tarafında var olan kuşku ve güvensizliğe yol açıyor.
Örneğin gerilla güçlerinin Türkiye ‘sınırları’ dışına çıkması sonrası
Türk devletinin Batı Kürdistan’daki Kürt iradesine karşı tutumu ne
olacak? Türk devleti göçü bahane ederek ve NATO’nun da desteğini
arkasına alarak ‘tampon bölge oluşturma’ adı altında, Batı Kürdistan’ı
ilhak etmek isterse ne olacak? Gerilla güçleri Türkiye sınırları dışına
çekildiği zaman, Türk hükümeti Batı Kürdistan halkının iradesine saygı
gösterecek mi? En önemlisi de kapalı kapılar ardında bu konuda
verdikleri sözü tutacaklar mı?
Kuzey Kürdistan’daki HPG güçleri aslında Türk devletinin yakın
geçmişte Federal Kürdistan’a karşı var olan işgal planlarını bozdu.
Sömürgecilerin bu parçada istikrar ve kargaşa yaratma politikalarını
daha ileri bir cephede, ‘içte’ savunma hattı kurarak engelledi.
Son iki yılda ise HPG güçlerinin Kuzeydeki varlığı, aynı zamanda Türk
devletinin Batı Kürdistan’da daha geniş bir alanda istikrarsızlık
yaratma çabalarına karşı hem engelleyici, hem de caydırıcı bir işleve
sahiptir. Şimdi hali hazırda Türk devleti, Batı Kürdistan’da
istikrarsızlık yaratma ve fırsat bulduğunda ilhak etme politikasından
vazgeçmiş değil.
PKK’NİN KÜRDİSTAN’IN TÜMÜNE KARŞI SORUMLUĞU VAR
İşte PKK’nin gerilla güçlerini geri çekmeye prensipte ‘evet’ demesi,
ancak geri çekilme konusunda hem kaygılı, hem de isteksiz olmasının
önemli bir nedeni de budur. Çünkü PKK, sadece Kuzeyi gözeterek hareket
edemeyecek kadar Kürdistanidir. Kürdistan’ın bütün parçalarına karşı
sorumlulukları vardır.
Kuzey Kürdistan’da halkı özgürlüğe götürmek kadar, Batı Kürdistan’ın
elde ettiği kazanımları korumak ve geliştirmek, Federal Kürdistan’ın
özgürlüğünü ve istikrarını savunmak ve Doğu Kürdistan halkının özgürlük
yürüyüşünü desteklemek, içinde olmak gibi tarihsel bir sorumlulukla
karşı karşıyadır.
Belki de PKK’nin bu tarihsel rolünü en çok, bizzat ona karşı her
türlü savaşı yürütmüş, ama onu tasfiye etmede, ezmede başarısız kalmış
Türk devleti biliyor. Belki bu nedenledir ki, Türk devleti işi bir
oldu-bittiye getirmek istiyor. Kürtleri savunmasız bırakıp, işi zamana
yayarak çürütebileceğini hesaplıyor. Belki de Türk devletinin bu acelesi
daha kanlı bir tuzak içindir.
Bu nedenle, KCK’nin gerilla güçlerini geri çekme konusundaki
hassasiyetini anlamak ve önemsemek gerekiyor. Çünkü bir halkın kaderini
yakından ilgilendiren bu işin aceleye gelecek yanı yok.
Denilir ki PKK bir kumaşı kesmeden önce yedi kez ölçer. Belki bu kez,
bir istisna yapıp sekizinci kez ölçmesi gerekecek. Çünkü PKK’nin
tarihsel sorumluluğu çok, ama çok dikkatli olmayı gerektiriyor.
Cahit Merwan
Kaynak: ANF 08 Nisan 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder