İyimserliği korumak için, sabır gerekli. İniş-çıkışlar olabilir. ‘Taraflar’ın farklı algılamaları olabilir. Çelişkiler olabilir
Diyarbakır’da bilenler bilir, Dağkapı’nın ötesinde, surların dışında,
Fiskayası’nın hemen üzerinden göz kamaştırıcı bir manzara uzanır
insanın gözlerinin önünde. Önceki gün, yemyeşil bahçelerin arasından
kıvrılarak akan Dicle’yi tepeden seyrederken Dicle Üniversitesi’nin
girişinin önünden dumanlar yükseldiğini gördük. Polis, çatışan öğrenci
gruplarından birine biber gazı kullanıyormuş.
Olayların neden patlak verdiğine ilişkin ‘gerçekleri’ öğrenmek fazla
vakit almadı ama olaylar yatışmadı da. Dün daha da geniş boyutlu öğrenci
çatışmaları yaşandı. Hatta DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk’un yaralandığı
duyuldu.
Çatışanların, ‘Kutlu Doğum Haftası’nı kutlamak isteyen Hizbullah
yanlısı öğrenciler ile ‘Kürt siyasi hareketi’ yandaşı öğrenciler olduğu
söyleniyor. Bu ‘karşılaşma’nın, önümüzdeki dönemde yani ‘savaş
sonrası’nın ‘barış dönemi’nde bölge siyasetine damgasını vurabileceği
spekülasyonları da işitiliyor.
Pazartesi sabah saatlerinde Diyarbakır’dan savaş uçakları
havalanıyordu. Salı öğleye doğru, yani dün de göğü yırtan sesler geldi.
Başımızı göğe kaldırdığımızda iki savaş uçağının bulutlara doğru
tırmandığını gördük. Akşamüstü de hava hareketliliği devam etti.
Savaş uçağı sesleri kulağımızı ilk doldurduğunda Jonathan Powell,
“Kandil’i bombardıman için buradan mı havalanıyorlar” diye sormuştu.
Diyarbakır’da bu alışılmış uçak sesleri, ‘Barış Süreci’ne uygun bir
melodi olmamakla birlikte, bu kez Kandil’i hedef alan bir uçuş oldukları
da söylenemez. Sınırın öte tarafından öyle bir bilgi saatler boyu
gelmedi çünkü.
‘Barış süreci’nin öyküsünü anlattığı kitabının arka kapağında, Tony
Blair, Bertie Ahern ve Bill Clinton ortak imzalı tanıtım yazısında
‘Kuzey İrlanda barış çözümünün kirvesi’ olarak nitelenen Jonathan Powell
ile birlikte Diyarbakır’daydık. Tony Blair’in sağ kolu olan ve daha
önemlisi Britanya hükümetinin ‘başmüzakerecisi’ olarak Sinn Fein ile
müzakereleri başlatmış bulunan Jonathan Powell, Diyarbakır’da DİSA’nın
davetlisi olarak konuşacaktı. Ben de moderatörlüğü üstlenmiştim. Powell
ile zaten DPI’ın (Demokratik Gelişim Enstitüsü) ‘karşılaştırmalı çatışma
çözümü örnekleri’ konusunda da birlikte çalışıyoruz bir zamandır.
Kendisini görmeyeli epey olmuştu; şu sıralarda Kolombiya’daki ‘çözüm
süreci’ ile çok meşgul. Aksi halde, Diyarbakır’da çok önceden
bekleniyordu. Ama gelişi tam da ‘süreç’le denk düştü. Önemli açılar
sunduğu bir konuşma yaptı Diyarbakır’da kendisini dinleyen 120-130
kişilik bir dinleyici kitlesi önünde.
Jonathan Powell, ‘çözüm’ ya da ‘barış süreçlerinin temel
özellikleri’nden söz ederken ön sırada ‘kapsayıcı’ olmaları gerektiğine
yani, çok geniş bir katılımı sağlamalarının önemine dikkat çekti. İkinci
sırada ise ‘sürecin bir yapıya sahip olması’ ve ‘yapılandırılması’
üzerinde durdu.
Bu konuda Kuzey İrlanda çözümünde ‘yapılandırılma’nın sürecin şu üç
boyut üzerine yerleştirilmesiyle mümkün olabildiğinden söz etti: 1)
Kuzey İrlanda’daki taraflara (Protestan-Katolik) dair iç boyut, 2)
Kuzey-Güney boyutu (yani Kuzey İrlanda-İrlanda ilişkisi), 3) Britanya
adaları boyutu (yani Britanya ile İrlanda Cumhuriyeti arasındaki
jeopolitik alan ile ilgili boyut).
Bu ikisine eklenecek bir ‘üçüncü boyutu’ ise ‘süreç’in
‘sürdürülebilir olması’ olarak ifade etti. İlk ikisi yoksa, onun
nezdinde ‘süreç’, ‘sürdürülebilir’ olamaz.
Önceki gün sabah Hasanpaşa Hanı’ndaki kahvaltı masasında ömründe ilk
kez geldiği Diyarbakır’ın ileri gelen şahsiyetleriyle uzun sohbetinde
sürekli olarak, ‘süreç’i iyi anlayabilmek için sorular soruyordu. Daha
doğrusu, ‘sürdürülebilir ‘kılmak için gerekli unsurların varlığına
ilişkin sorular yöneltiyordu.
‘Süreç’ sohbetleri, sabah özel konuşmalarda, konferansta ve konferans
sırasında yine özel sohbetlerle devam etti. Diyarbakır’da herkes
–Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi ve tabii daha da ötede- ‘süreç’le
ilgili.
Herkes ‘iyimser olmak’ için gayretli. ‘Süreç’in gittiği yön ve
getirecekleri üzerinde sorular yok mu zihinlerde? Elbette var. Bu iki
‘duygu’ arasında bir çelişki yok mu? Var tabii ki.
Bu hal, en yalın şekliyle Diyarbakır’da elime aldığım Özgür Gündem
gazetesinin ‘Tutarlılık’ başlıklı ve Adil Bayram imzalı yazısındaki şu
satırlarda ifadesini bulmuştu:
“… Sarf edilen sözlere denk pratik bir yaklaşımın henüz gelişmemiş
olması toplumda tedirginliğin sürmesine neden oluyor. Dahası AMP’nin
‘çözüm süreci’ olarak adlandırdığı yeni süreçte, çözülmesi amaçlanan
şeyin Kürt sorununun demokratik siyasal çözümü mü, yoksa PKK’nın
çözülmesi mi olduğu gerçeği bile henüz netlik kazanmış değildir.”
Diyarbakır’da ikide bir kulakları tırmalayan savaş uçaklarının
sesleri, Dicle Üniversitesi’nden gelen öğrenci çatışması haberleri, söz
konusu ‘netlik kazanmama’ halini besliyor kendiliğinden.
Ertesi gün Star’da Yalçın Akdoğan’ın yazısının şu satırları, yukarıda
netlik kazanamamış olan gerçeğin ‘PKK’nın çözülmesi’ olduğu cevabı
sayılabilir mi?
“Seçimle iktidara gelmiş hiçbir iktidar halka rağmen bir adım atamaz,
anayasal ve yasal düzene rağmen oldubittiler yapamaz. Başbakan, padişah
mı, halkın kabul etmeyeceği bir şeyi nasıl verecek, hukukun cevaz
vermediği bir adımı nasıl atacak? Ayrıca hükümetin görevi, PKK’nın
ütopyasını gerçekleştirmek, örgütün amacına hizmet etmek değildir.
Çözümden murat edilen BDP’nin siyasi projesini hayata geçirmek de
değildir. ‘Silah bırakılsın da ne olursa olsun’ diye bir düşünce
olabilir mi?
PKK, sadece o günkü demokrasi açığı sebebiyle dağa çıkmamış,
demokrasiyle ulaşılamayacak hedeflere sahip olduğu için bu yöntemi
seçmiştir. Yalnızca devletin değil toplumun da kabul etmeyeceği aykırı
ve uçuk projeleri silah dayatmasıyla gerçekleşmeye soyunmuşlardır.
PKK’nın örgütsel amaçlarının gerçekleşmesi, bu yöntemin yani terörün
netice alması anlamına gelir ki bu, kabul edilemez bir durumdur.
Çözüm süreci, silahla alınmak istenenlerin farklı bir yol ve yöntemle yerine getirilmesi süreci değildir…”
Bu değerlendirmeye ilişkin olarak, “Çözüm sürecinin amaçlarının
başında PKK’nın çözülmesi geliyor” yorumu yapılırsa, yanlış olmayabilir.
Esasen, bunlar, ilk bakışta itirazı mümkün gözükmeyen ve iktidar
çevrelerinin altına hemen imza atacağı önemli tespitler. Ama, aynı
etkiyi Diyarbakır üzerinde gösterir mi? Emin değilim.
Yine de iyimserliği yitirmek gerekmez. Jonathan Powell, bu tür
süreçlerde en önemli hususun ‘sabır’ olduğunun altını defalarca çizdi.
İyimserliği korumak için sabır gerekli. İniş-çıkışlar olabilir. ‘Taraflar’ın farklı algılamaları olabilir. Çelişkiler olabilir.
Sabır şart. Sabır, çözer…
CENGİZ ÇANDAR
Kaynak: RADİKAL 10 Nisan 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder